O pilotların hesabını kim verecek?


Sevgili okuyucularım, bundan yaklaşık bir yıl kadar önce Lübnan’dan İran’a gidip kutsal yerleri ziyaret eden dokuz hacı, Suriye’de kaçırılmış. Kaçıranlar Esad’a karşı savaşan ve kendilerine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren bir grup terörist. Belki sıradan bir olaydı ve medyada yer bulmadı, belki de yer bulduğu halde biz olayı unutmuşuz. Kaçırılan hacılar Şii mezhebinden ve Hizbullah örgütüne yakın. Hacılar Türkiye’de mi kaçırıldı? Hayır! Onları Suriye’de kaçıran Türkiye mi? Hayır! Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’nin bu kaçırma olayında doğrudan veya dolaylı bir rolü var mı? Yine hayır!
***
İki pilotumuz birkaç gün önce Beyrut’ta silahlı kişiler tarafından kaçırıldı. Hizbullah şimdi bu olayı pazarlık konusu yapıyor: “Özgür Suriye Ordusu hacılarımızı bıraksın, biz de pilotlarınızı bırakalım.” Üstelik Şii’lerin temsilcisi Hizbullah tehdit etmeye başladı: “Lübnan’da ne kadar Türk vatandaşı varsa, hepsinin başına aynı olay gelebilir.” Hacılara karşı rehin alınan THY pilotlarının başına ne geleceğini şimdiden bilmek mümkün değil. İnşallah zarar görmeden kurtulmaları mümkün olur.
***
Ortalıkta çapsız bir iktidar ve hükümet var. Ortadoğu pisliğine, Ortadoğu bataklığına balıklama daldılar… Kamuoyuna aynı tezgahı yutturmaya kalkıştılar: “Biz dünya devletiyiz, dünya lideriyiz. Suriye eskiden Osmanlı’nın vilayeti idi. Osmanlı’nın Şam valisi tarafından yönetilirdi…” Zannettiler ki, böyle zırvalarla, böyle saçma sapan sözlerle Suriye’de ağırlık koyacaklar, öteki Arap ülkelerini de yönetmeye başlayacaklar!
***
Bu maceranın sonuçlarını hep birlikte görmekteyiz. Suriye’de beklenmedik gelişmeler oldu. Tayyip’in “En fazla üç ay daha dayanır” dediği Esad yerinde duruyor. Bütün bu aşamalarda Suriye uçağımızı düşürdü, Reyhanlı’da bombalar patladı, sınırdaki çatışmalar yüzünden insanlarımız öldü. 400 bin Suriyeli sığınmacı şimdi Türkiye’de yaşıyor ve başımıza yeni bir dert açıldı. Suriye sınırımızın bir bölümünü PKK ele geçirdi ve tarihte ilk kez PKK ile resmen komşu olduk. Türkiye bu iktidarın eliyle pisliğe, bataklığa sokuldu. Şimdi bu kirli siyasetin faturasını hem Suriye’de, hem de Lübnan’da ödüyoruz. Son olarak kaçırılan pilotlarımızla… Dikkat ediniz, ülkemizi yönetenlerden bu konuda ses yok. Ağızlarını açıp konuşmaları mümkün olmuyor. Onlar için sadece “İnşallah, maşallah” diyebiliyorlar!.. Çünkü ellerinden hiçbir şey gelmiyor. “Biz dünya lideri olduk” aldatmacası zaten yalandı, çoktan çöktü gitti. İki pilotumuz artık Hizbullah örgütünün insafına terk edilmiş durumda. Türkiye laçka oldu, devletin onuru yalama oldu. Suriye’de Esad karşıtları adam kaçırıyor, faturasını biz ödüyoruz… Sonra da teselli ikramiyesini açıklıyorlar! “MİT devreye girdi, bastırıyor!.. Pilotların yerini öğrendik!..” Madem öğrendiniz, gereğini yapsanıza. Bu nasıl hükümettir, nasıl iktidardır, nasıl güçlü kuvvetli (!) Tayyip’tir, bir bilen varsa bize de anlatsa.
Akıl hocası THY!..
Sevgili okuyucularım, THY uçaklarına binenlerin eline Skylife isimli bir dergi tutuşturulur. İçinde çeşitli konulardan söz edilen renkli ve bol fotoğraflı bir magazin dergisidir. Konular Türkçe ve İngilizce olarak anlatılır. Basımı yandaş bir firma, uçaklara dağıtımı ise THY tarafından yapılır. Şimdi size bu derginin Ağustos 2013 sayısından ilginç bir örnek vereceğim. Fotoğraflarla Ayasofya anlatılıyor ve şöyle deniliyor: “Ayasofya Cumhuriyet döneminde 24.11.1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile (camiden) müzeye çevrilmiştir. Ne var ki, Bakanlar Kurulu kararının SAHİHLİĞİ üzerinde tereddütler bulunmaktadır. Zira 19.2.1936 tarihli tapu senedine göre, bu gayrimenkul Türkiye Cumhuriyeti tapu kayıtlarında Fatih Sultan Mehmet vakfı adına Ayasofya camii olarak tapuludur.” Yani Türk Hava Yolları’nı ele geçirmiş bulunan gerici zihniyet Ayasofya’nın aslında cami olduğunu, altında Atatürk’ün de imzası bulunan müzeye çevirme kararnamesinin “Sahih” olmadığını iddia ediyor. Ne demek sahih? Gerçek, doğru, kusursuz, ayıpsız demek. Yani o kararname kusurlu, ayıplı ve doğru değil!
***
Yazının İngilizce bölümünde yer alan ifadede ise yine Ayasofya’nın müze olmasını öngören kararnameden söz edilip şöyle deniliyor: “There are however doubts regarding the legitimacy of that decree…” Türkçesi: “Bu kararnamenin yasallığı (kanuna uygunluğu) konusunda kuşkular vardır.” Yabancı yolculara ülkesini böyle anlatıyor!.. Yani gerici THY yönetimi, Türk ve yabancı uçak yolcularına ücretsiz dağıtılan bu dergide şunu demeye getiriyor: “Ayasofya’nın müze değil, cami olması gerekir…” Ve üstelik 1934 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin yasal olmadığını (!) yerli ve yabancı uçak yolcularına duyurmaktan utanmıyor, bu yolla Atatürk dönemini aşağılamaya yelteniyor.
***
Ayasofya müzesi Türk turizminin Bizans’tan kalmış olan altın yumurtlayan tavuğudur. Her yıl yüz binlerce kişi tarafından giriş ücreti ödenerek ziyaret edilir. Türk Hava Yolları’nın başında olan ve bazıları terlikle dolaşan kafaların bir süre önce Atatürk Havalimanı’nda, apronda, uçakların hemen yanıbaşında kurban niyetine deve kestiğini ve ülkemizi bütün dünyaya rezil ettiğini unutmadık. Daha geçen gün, yeni aldıkları bir uçağa Keçiören adını verdiler. Keçiören Ankara’nın sınırları içerisinde Çankaya, Yenimahalle, Mamak, Sincan gibi ilçelerden biri. Peki niçin uçağa bu sıradan ve hiçbir özelliği olmayan ilçenin ismi verildi? Çünkü Tayyip’in konutu Keçiören’de! Yağcılığın, yalakalığın ve sorumsuzluğun böylesi… Dünya çapında olduğunu iddia eden bir kuruluşun nasıl ve hangi kafalar tarafından yönetildiğini görün! THY üstüne vazife olmayan işlere soyunmuş, yukarıda sözünü ettiğim dergideki yazı ile belki de ilk işaret fişeğini atmış oluyor. AKP hükümeti bundan sonra Ayasofya’yı cami yapmaya kalkışırsa hiç şaşırmayalım. Gerçi biraz sıkar da!..


,

0 comments

Write Down Your Responses

About Me

Powered by Blogger.

Blog Archive