İttifaklar dağılırken
Demokratik işleyişin var olduğunu
saydığımız ülkelerde nasıl iktidar olunur?
Herhangi bir örgütlenmeyi
iktidara taşıyan etmenler nelerdir?
Halkın destek olması olgusu
yeterli bir durum mudur?
İktidar hedefi olmayan siyasi
parti olur mu?
Olursa işlevi nedir?
Bu cümlelerden de anlaşılmaktadır
ki, iktidar mücadelesi başlı başına bir siyaset bilimidir.
Siyaset bilimi; belirli
kuvvetleri bir ortak paydada birleştirerek büyük kuvvetler yaratma sanatıdır.
İktidara varmanın, ne büyük
mücadelelerden geçilerek, varılan bir hedef olduğunu anlamak, siyaseti anlamak
için önemlidir.
İttifaklar politikası, iktidarın
hedeflenmesinde, çok önemli bir gerçektir.
İttifaklar yapmadan, yalnızca
ideolojiler ve programların doğruluğundan hareketle siyaset yapılamaz.
Böyle siyasetler de zaten iktidar
olamaz.
Yorumlarımız demokratik işleyişin
olduğu ortamlar için geçerlidir.
Şimdiki siyasi iktidarın 11 yıl
önce, iktidara gelişini şöyle bir hatırlayalım.
Dış etmenler hiç olmamış, sadece
AKP’nin ülke içindeki ittifakları sayesinde topladığı kuvvetle ve yarattığı
ideolojik iklimden kaynaklandığını varsayalım.(gerçek böyle değil ama…)
Amerika hariç bir araya getirilen
kuvvetler nelerdi?
1-Geçmiş 90 yıllık yönetimlerden,
kendilerinin baskı gördüğü, dinini özgürce yaşayamadığını var sayan kitlelerin
önderleriyle yapılan ittifaklar.(Tarikatlar, dini yoğun yaşayanların önderleri,
vs.)
2- Ticaret yapan ama yeterli
sermayeye sahip olmadığı için devletten daha çok destek isteyen sermaye
guruplarının temsilcilerinin desteği…
3- Dışarıdan yabancı ortak bulup,
ülkemiz içinde daha fazla ürün satmak için, devletten kuralsızlaştırmayı
isteyen sermaye guruplarının desteği.
4-Bölücü etnik çevrelere verilen
sözler, dolayısı ile alınan destekler.
Bu dört gurubun desteğini almak;
gerekli araç (medya) ve mali imkâna varmak anlamındaydı.
Dini özgürlüklerini yaşayamadığı
için geçmiş yönetimleri istemeyen dini kesimlerden başlayalım.
Öncelikle, dindar toplulukların
iktidarlar karşısındaki tutumunu, tarihe bakarak anlamaya çalışalım.
Dindar kesimlerin, iktidarlar
karşısında iki temel duruşu vardır.
1- Devrimci ve insani yönü, yani
ezilenlerden yana olan isyankâr durumu…
2- Öteki de, “mistik bir sisle”
iktidarın egemen sınıfların elinde kalmasını sağlayan tutumu.
Yani egemen sınıfların örtüsü
olma halidir.
Dinin isyankâr yönünü benimseyen,
ezilenlerden yana dindarların, hayatlarında, geçen 11 yıl içinde, hiçbir
değişiklik olmadı.
Hatta dini ilkelerin yeterince
uygulanmamış olmasından şikâyetkar olmuşluğu var.
Yani iktidarın, iktidara
gelmezden önce, “dini, yoksulların sesiymiş” gibi seslendiresinin bir sonucu
yoktur.
İslam-ı, bir ticaret aracı gibi
kullananlar, 84 yıl önce de, şimdi de karlı çıkanlardır.
İktidarın ilk dört yılında, AB’ye
giriş sevdaları sayesinde, AB’nin de, Türkiye’yi Avrupa kapısında tutmak için,
belli bir sermaye akışı sağlanmıştı.
Avrupa sermayesi ulusal
pazarlarımızı denetimsiz kullanmak için sermaye akışı sağlamıştır.
Bu dönem, liberal sermayenin,
özelleştirmelerde, yabancı ortak bulduğu dönemdi.
Bu dönemler AKP’nin göklere
çıkarıldığı, tüm muhalefetin tu kaka edildiği zamanlardı.
İttifakların tam işlediği
dönemlerde, İslami burjuvazi de palazlandı.
Sermaye gurupları arasında,
ülkemizin ulusal pazarlarının paylaşılmasında pek sorun yoktu. Pazar henüz
bakirdi.
Yağmadan herkes memnundu.
Arkasından ABD ve Avrupa’da
krizler çıktı. Amerika krizden çıkmak için bolca para bastı. Bu paralardan hem
eski liberal sermaye, hem de yeni İslamcı burjuvazi yeterinde yararlandı.
Paralar geliyor, Zenginler daha
zengin oluyor. Ama halka sadece borç veriliyordu.
Amerika ve Avrupa para basarak
krizlerden çıkamayacağını, beş yıl sonra anlayınca, muslukları kıstı.
AKP, sözünü ettiğimiz dönemi
sorunsuz atlattı. Çünkü ittifaklar arasında denge vardı.
Şimdi dengelerin hepsi bozuldu.
Balayı bitti.
İttifaklar arasında denge
bozulunca, dış destek(ABD) de azalmaya başladı.
Bedel ödeme zamanı geldi.
bulentesinoglu@gmail.com
0 comments
Write Down Your Responses