Hüsnü Mahali yazdı; İslamcılık ve demokrasi
HÜSNÜ MAHALLİ- Müslüman Kardeşler'in iktidara geldikten sonra adım adım
demokratikleşmekte olduğu, Mursi'nin devrilmesiyle bu sürecin kesildiği
sıkça dile getirilen bir iddia... Oysa İhvan'ın yapısı ve ideolojisi
demokrasiyle uyuşmuyor.
Siyasal kavramlar içinde Müslüman Kardeşler’in ne tür bir toplum ve devlet amaçladıklarını dizinin önceki bölümlerinde özetlemeye çalışmıştım. Söylem ile pratik arasında farklılıkları görmek ise işin özünü oluşturur. Yani Batı siyaset kuramları içinde İslamı ve İslamın siyasal değer ve kavramlarını yorumlamak ya da bir yerlere oturtmak her zaman yanıltıcı olmuştur ve olacaktır. Örneğin Suriye ve geçmişte Mısır’da Müslüman Kardeşler’in (İhvan) silah zoru ile iktidarı ele geçirmek için yaptıkları ile şimdi Mısır’da Müslüman Kardeşler’in ‘demokrasi’ ile iktidara gelmesi arasında özünde çok fazla bir fark yoktur ve olamaz.
İHVAN VE TAKİYE
Her iki koşulda iktidara gelmeyi amaçlayan bu İslamcılar sonuçta devleti ve toplumu İslamlaştırmayı hedeflemektedirler. Bu amaçlarını engelleyecek her kim olursa olsun onlar için o saf dışı bırakılması gereken bir düşmandır. Mısırlı Müslüman Kardeşler'in aydın ve din adamları arasında bir gecelik sohbet bu gerçeği çok net ortaya çıkarır. Söylem ile eylem arasındaki farkın yani takiyenin ne kadar keskin olduğu hemen anlaşılır. Mısır seçimleri sırasında ve sonrasında Müslüman Kardeşler ve Selefi din adamlarının günlük ve saatlik fetva ve davranış biçimleri bu gereçeği yeterince kanıtlamaktadır. Bu fetvalarla Batı siyaset kuramları arasında bağlantı kurmaya çalışmayanlar ya bu coğrafyanın gerçeklerini bilmiyor ya da İslam dininin hiçbir gerçeğini anlamıyorlar veya bilerek demagoji yapıyorlar. Arap ve Müslüman toplumlarını ise hiç bilmiyorlar. Çünkü, Türk toplumu bir çok yanı ve özelliği ile bu toplumlardan çok farklıdır. Bunun da belki de tek bir nedeni vardır: Cumhuriyet geleneklerinin seküler alışkanlıklarının Türk toplumu üzerindeki sosyal ve dolaysıyla dinsel karakteri üzerindeki etkisidir.
Böyle bir etki bugün Türk toplumunu bir çok özelliği ile Arap ve diğer Müslüman toplumlarından farklı kılmış ve Arap ve Müslüman ülkelerinin dini anlayış ve uygulamaları ile Türkiye’nin dini anlayış ve uygulamaları arasında çok keskin farklılıklar yaratmıştır. Daha açık bir ifade ile AKP’de hiçbir din adamı yok iken bugün Mısır, Tunus, Libya, Fas, Yemen, Suriye Müslüman Kardeşlerin yönetim kadrolarının neredeyse tümü din adamıdır. Yani çok kolay okuyup anladıkları Kuran-ı Kerim’e göre politika üretip uygulamaktadırlar ya da uygulamak zorundadırlar. Kuran’ın demokrasi konusunda ne dediği ya da demokrasiden ne anladığı ortadadır. Kuran’da ise ılımlı, uyumlu, yumuşak, radikal, demokrat, seküler ve benzeri kavramlar yoktur. Müslüman Müslümandır. Ama bu Müslüman asla bugün İslam Alimleri Konseyi Başkanı Yusuf Kardavi gibi değildir ve olamaz. ‘Arap Baharı’ öncesinde Esad’ı, Lübnan’daki Hizbullah’ı, Başbakan Erdoğan’ı göklere çıkaran bu ünlü Mısırlı din adamı şimdi Esad’a, Lübnan’daki Hizbullah’a düşman olmanın ötesinde Alevi, Şii ve Acemlerin öldürülmesi yönünde fetvalar vermekte ve Mısır ve bölge Müslüman Kardeşlerine yol göstermektedir.
ABD VE İSRAİL'İN HİZMETİNDE
Hem de ABD’nin gösterdiği demokrasi yolunda! Tıpkı bazı Müslüman Kardeşler’in ya da demokrasi uğruna geçici de olsa ılımlaşan Müslümanların İslam dinini farklı başlıklarla ABD ve dolayısıyla İsrail hizmetine sokmak istediği gibi.
Bunun için Batı'nın tüm siyaset, sosyoloji ve felsefe kuramları seferber edilebilir ve gerektiğinde istenildiği gibi yorumlanabilir. Bu da olmadı gerektiğinde Kuran-ı Kerim bile yeniden tefsir edilebilir. Ne demiş Batılı kuramcılar: "Amaçlar bazen araçları haklı kılabilir." Peki, ‘demokrasi bir amaç mıdır yoksa araç mıdır?
ABD'NİN BÖLGE POLİTİKASI DEĞİŞİYOR
ABD’nin bölgede yeni dengeler peşinde olduğunun ilk sinyali Gezi Parkı Direnişi’ne verdiği tepkidir. İkinci sinyal Katar’dan geldi. Babasına darbe yaparak 1975’te iktidara gelen Şeyh Hamed Washington’ın telkinleri (!) ile iktidarı 25 Haziran 2013’te 33 yaşındaki oğlu Temim’e bıraktı. Temim ise iktidara gelir gelmez Başbakan ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamed’i görevden aldı. Oysa Emir hazretleri Şeyh Hamed ile amacası oğlu Şeyh Hamed ‘Arap Baharı’ sürecinde Müslüman Kardeşlere sınırsız destek vermiş ve Türkiye ile birlikte bölgesel liderliğe soyunmuştu. Belki de bu nedenle Şeyh hazretleri Başbakan Erdoğan’dan önce Gazze’yi ziyaret etmiş ve Amerikalılara ‘Ben size Suudilerden çok daha iyi hizmet ederim’ demişti. Ama anlaşılan Amerikalılar Müslüman Kardeşlere destek veren Hamed ve Erdoğan’ı değil Selefilere destek veren Suudileri tercih etmişti.
Mursi’nin düşürülmesi, muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu başkanlığına Suudilerin adamı Ahmet Carba’nın seçilmesi ve Suudilerin ABD’nin talimatları ile Mısır’daki yeni yönetime 6 milyar vermesi, değişen ABD politikasının kanıtlarıydı. Suudi destekli Selefi Nur Partisi de Mursi’nin devrilmesine destek verecekti.
Siyasal kavramlar içinde Müslüman Kardeşler’in ne tür bir toplum ve devlet amaçladıklarını dizinin önceki bölümlerinde özetlemeye çalışmıştım. Söylem ile pratik arasında farklılıkları görmek ise işin özünü oluşturur. Yani Batı siyaset kuramları içinde İslamı ve İslamın siyasal değer ve kavramlarını yorumlamak ya da bir yerlere oturtmak her zaman yanıltıcı olmuştur ve olacaktır. Örneğin Suriye ve geçmişte Mısır’da Müslüman Kardeşler’in (İhvan) silah zoru ile iktidarı ele geçirmek için yaptıkları ile şimdi Mısır’da Müslüman Kardeşler’in ‘demokrasi’ ile iktidara gelmesi arasında özünde çok fazla bir fark yoktur ve olamaz.
İHVAN VE TAKİYE
Her iki koşulda iktidara gelmeyi amaçlayan bu İslamcılar sonuçta devleti ve toplumu İslamlaştırmayı hedeflemektedirler. Bu amaçlarını engelleyecek her kim olursa olsun onlar için o saf dışı bırakılması gereken bir düşmandır. Mısırlı Müslüman Kardeşler'in aydın ve din adamları arasında bir gecelik sohbet bu gerçeği çok net ortaya çıkarır. Söylem ile eylem arasındaki farkın yani takiyenin ne kadar keskin olduğu hemen anlaşılır. Mısır seçimleri sırasında ve sonrasında Müslüman Kardeşler ve Selefi din adamlarının günlük ve saatlik fetva ve davranış biçimleri bu gereçeği yeterince kanıtlamaktadır. Bu fetvalarla Batı siyaset kuramları arasında bağlantı kurmaya çalışmayanlar ya bu coğrafyanın gerçeklerini bilmiyor ya da İslam dininin hiçbir gerçeğini anlamıyorlar veya bilerek demagoji yapıyorlar. Arap ve Müslüman toplumlarını ise hiç bilmiyorlar. Çünkü, Türk toplumu bir çok yanı ve özelliği ile bu toplumlardan çok farklıdır. Bunun da belki de tek bir nedeni vardır: Cumhuriyet geleneklerinin seküler alışkanlıklarının Türk toplumu üzerindeki sosyal ve dolaysıyla dinsel karakteri üzerindeki etkisidir.
Böyle bir etki bugün Türk toplumunu bir çok özelliği ile Arap ve diğer Müslüman toplumlarından farklı kılmış ve Arap ve Müslüman ülkelerinin dini anlayış ve uygulamaları ile Türkiye’nin dini anlayış ve uygulamaları arasında çok keskin farklılıklar yaratmıştır. Daha açık bir ifade ile AKP’de hiçbir din adamı yok iken bugün Mısır, Tunus, Libya, Fas, Yemen, Suriye Müslüman Kardeşlerin yönetim kadrolarının neredeyse tümü din adamıdır. Yani çok kolay okuyup anladıkları Kuran-ı Kerim’e göre politika üretip uygulamaktadırlar ya da uygulamak zorundadırlar. Kuran’ın demokrasi konusunda ne dediği ya da demokrasiden ne anladığı ortadadır. Kuran’da ise ılımlı, uyumlu, yumuşak, radikal, demokrat, seküler ve benzeri kavramlar yoktur. Müslüman Müslümandır. Ama bu Müslüman asla bugün İslam Alimleri Konseyi Başkanı Yusuf Kardavi gibi değildir ve olamaz. ‘Arap Baharı’ öncesinde Esad’ı, Lübnan’daki Hizbullah’ı, Başbakan Erdoğan’ı göklere çıkaran bu ünlü Mısırlı din adamı şimdi Esad’a, Lübnan’daki Hizbullah’a düşman olmanın ötesinde Alevi, Şii ve Acemlerin öldürülmesi yönünde fetvalar vermekte ve Mısır ve bölge Müslüman Kardeşlerine yol göstermektedir.
ABD VE İSRAİL'İN HİZMETİNDE
Hem de ABD’nin gösterdiği demokrasi yolunda! Tıpkı bazı Müslüman Kardeşler’in ya da demokrasi uğruna geçici de olsa ılımlaşan Müslümanların İslam dinini farklı başlıklarla ABD ve dolayısıyla İsrail hizmetine sokmak istediği gibi.
Bunun için Batı'nın tüm siyaset, sosyoloji ve felsefe kuramları seferber edilebilir ve gerektiğinde istenildiği gibi yorumlanabilir. Bu da olmadı gerektiğinde Kuran-ı Kerim bile yeniden tefsir edilebilir. Ne demiş Batılı kuramcılar: "Amaçlar bazen araçları haklı kılabilir." Peki, ‘demokrasi bir amaç mıdır yoksa araç mıdır?
ABD'NİN BÖLGE POLİTİKASI DEĞİŞİYOR
ABD’nin bölgede yeni dengeler peşinde olduğunun ilk sinyali Gezi Parkı Direnişi’ne verdiği tepkidir. İkinci sinyal Katar’dan geldi. Babasına darbe yaparak 1975’te iktidara gelen Şeyh Hamed Washington’ın telkinleri (!) ile iktidarı 25 Haziran 2013’te 33 yaşındaki oğlu Temim’e bıraktı. Temim ise iktidara gelir gelmez Başbakan ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamed’i görevden aldı. Oysa Emir hazretleri Şeyh Hamed ile amacası oğlu Şeyh Hamed ‘Arap Baharı’ sürecinde Müslüman Kardeşlere sınırsız destek vermiş ve Türkiye ile birlikte bölgesel liderliğe soyunmuştu. Belki de bu nedenle Şeyh hazretleri Başbakan Erdoğan’dan önce Gazze’yi ziyaret etmiş ve Amerikalılara ‘Ben size Suudilerden çok daha iyi hizmet ederim’ demişti. Ama anlaşılan Amerikalılar Müslüman Kardeşlere destek veren Hamed ve Erdoğan’ı değil Selefilere destek veren Suudileri tercih etmişti.
Mursi’nin düşürülmesi, muhalif Suriye Ulusal Koalisyonu başkanlığına Suudilerin adamı Ahmet Carba’nın seçilmesi ve Suudilerin ABD’nin talimatları ile Mısır’daki yeni yönetime 6 milyar vermesi, değişen ABD politikasının kanıtlarıydı. Suudi destekli Selefi Nur Partisi de Mursi’nin devrilmesine destek verecekti.
0 comments
Write Down Your Responses