Hüsnü Mahalli yazdı: Böyle devrildi Mursi
Usta gazeteci Hüsnü Mahalli, “Mısır Gerçeği; Mısır'da ne ve
neden oldu?” yazı dizisinde bugün Mursi'nin devrilmesini anlatıyor. Ama sadece
bu değil. Mursi'nin mensubu olduğu Müslüman Kardeşlerin bölgedeki
faaliyetlerini de irdeliyor.
HÜSNÜ MAHALLİ- Halk hareketi sonrasında Hüsnü Mübarek'i
deviren generaller, yine halk hareketi sonrasında Mursi'yi devirdi. Mübarek'i
deviren orduyu kutlayan Ankara, Mursi'yi deviren aynı orduya çok kızmıştı.
Muhalefet 30 Haziran mitinglerine hazırlanırken Müslüman
Kardeşler destekli Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi kendi yandaşlarına "Sokağa
çıkın" dedi. Durum gittikçe gerginleşiyordu. Askerlerin ‘Halkı yatıştırın
‘ telkinlerine de kulağını tıkayan Mursi, birçok kentte meydanları dolduran 20
milyon Mısırlı'yı dinlemeyeceğini söyledi ve 2 Temmuz gecesi yaptığı son
konuşmasında onlarca kez "Ben anayasal meşruluğu temsil ediyorum"
dedi. Dedi ama ertesi gün iktidardan düşürüldü. Düşürüldü ama başta ABD olmak
üzere hiç kimse de ‘Mısır’da darbe oldu ‘ demedi.
KATAR BİLE SESSİZ KALDI
ABD’nin bölgesel müttefikleri Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE
ve diğerleri Mübarek’i deviren generallere destek verdikleri gibi, Mursi’yi
deviren generallere de destek verdiler. Bu ülkeler daha ilk günde yeni yönetime
milyarlarca dolar yardım etti. Müslüman Kardeşler hariç Mısır halkı
rahatlamıştı. Dışarda ise Mübarek’i deviren orduyu kutlayan Ankara çok kızmıştı
Mursi’yi deviren aynı orduya. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı
Davutoğlu’nun stratejik müttefiği ve kişisel dostları olan Katarlı Şeyh Hamed
bile sessiz kalmayı tercih etti.
SEÇİM SÖZÜ
Bu durumdan yararlanan yeni yönetim işe hızlı bir şekilde
başladı. Anayasa askıya alında, geçici başkan ve hükümet atandı, yeni anayasa
için özel bir kurul oluşturuldu, 6 ay içinde seçim yapılacağı sözü verildi.
İHVAN KABULLENMEDİ
Zaman zaman yaşanan gerginlik ve kanlı çatışmalara rağmen
durum giderek normalleşir. Ama her şeye rağmen Müslüman Kardeşler'in (İhvan) bu
yeni durumu kabullenmeleri pek de kolay değildi. Çünkü ilk kez iktidar
olmuşlardı ve iktidarın nimetlerinden yararlanmaya başlamışlardı. Yapılacak
seçimlerde tekrar iktidar olmazlarsa işte o zaman ortam gerginleşebilir. Çünkü
ordu ve muhalefet Müslüman Kardeşler'in yeniden iktidara gelmemesi için her
şeyi yapıyor, yapacaktır. Müslüman Kardeşler'in lider ve şeyhlerinin
söylemlerine bakılırsa ülke kanlı bir çatışmaya sürüklenebilir.
RADİKALİZM TEHLİKESİ
Müslüman Kardeşler ve yandaşı gruplar giderek
radikalleşebilir ve belki de İslamın radikalleşmesi ihalesi onlara ve onların
bölgesel ve uluslararası yandaşlarına verilir. Üstelik Mısır dinsel, siyasal ve
toplumsal yapısı ile provakasiyona uygun bir coğrafaya. Ülkede 10 milyon Kıpti
Hıristiyan ve Müslüman Kardeşlerle hareket ettikleri görülen çok sayıda radikal
İslamcı grup var. Hepsi de provakasiyon için pusuda. Tıpkı bölgesel ve
uluslararası istihbarat örgütleri gibi. Müslüman Kardeşler'in ise 72 ülkede
kolu var ve bunların temsilcileri Mursi’nin devrilmesinden sonra 14 Temmuz’da
İstanbul’da toplanıp ortak strtejileri konuşmuşlardı.
SURİYE VE TARİHİN TEKERRÜRÜ
1976’de Lübnan’da iç savaş başlayınca komşu ülke Suriye o
savaşın direkt tarafı oldu. Bunu fırsat bilen Müslüman Kardeşler (İhvan) Hafız Esad’ın
‘dikta’ yönetimini bahane ederek kademeli olarak bir ayaklanma başlattı. Onlara
göre Hafız Esad ve iktidarı Alevi dolaysıyla öldürülmeleri gerekiyordu.
Subayların öldürülmesi ile başlayan bu ayaklanma süreç içinde herkesi hedef
almaya başladı. Müslüman Kardeşler militanları hergün devlet kurumlarına,
aydınlara, askerlere, doktorlara, hocalara ve Baas yanlısı olarak bildikleri ya
da sandıkları herkese yönelik kanlı saldırılar düzenliyorlardı. Hergün onlarca
kişi öldürülüyordu.
İHVAN'A BATI DESTEĞİ
Suriye, Mısır Cumhurbaşkanı Sedat’ın 1977’de İsrail’i
ziyaret etmesi ve bir yıl sonra İsrail ile Camp David Anlaşmasını imzalamasına
karşı gelince İsrail ve Batı intikam almak istedi. Devreye giren CIA Ürdün ve
Irak yönetimleri ile işbirliği yaparak Müslüman Kardeşler’e yoğun askeri destek
sağladı. Paralar klasik olarak yine Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden...
ESAD'A SUİKAST
Bundan yararlanan Müslüman Kardeşler saldırılarını
yoğunlaştırdı ve Haziran 1980’de Başkan Hafız Esad’a suikast girişiminde
bulundular. Bu ve sonraki suikastlardan kurtulan Esad yakalanan birçok Müslüman
Kardeş militanını idam ettirdi. Geri adım atmayan Müslüman Kardeşler CİA, Mİ6,
Mossad ve bölgesel ve uluslararası güç ve devletlerden aldıkları destekle
saldırlarını yoğunlaştırdı ve hergün onlarca kişiyi öldürmeye başladılar.
İnsanlar sokakağı çıkamaz ve bombalamanın hedefi olan askeri kışlalar, polis karakolları,
devlet organları, üniversiteler, barolar ve benzeri kurumlar çalışamaz olmuştu.
HAMA AYAKLANMASI
Ne kadar da benziyor şimdiki duruma!!! Şubat 1982’ye
gelindiğinde Müslüman Kardeşler kapsamlı ayaklanma çağırısı yaptı. Bunun
önlemini alan ordu ve istihbarat Halep’te başlaması planlanan ayaklanmanın
liderlerini o gece yakaladı. Telefonlar kesilince Hama kentindekiler bundan
habersiz olarak ertesi sabah ayakalanma başlattıklarında ordu kenti kuşatmıştı.
‘Teslim olun' çağırılarına önceden depolanan ağır silahlarla karşılık veren
Müslüman Kardeşler Halep’teki durumdan habrersiz saldırılarına devam ettiler.
Bir gün süreyle karşılık vermeyen Suriye Ordusu Müslüman Kardeşlerin saldırısı
daha da yoğunlaşınca Müslüman Kardeş militanlarının yoğun bulunduğu bölgeleri
bomblamaya başladı. 6 gün süren bombalama ve çatışmalar sonucu ordu kenti ele
geçirdi. Kentin birçok yeri yıkılmış ve binlerce Müslüman Kardeşler militanı
öldürülmüştü.Tarihe geçen olay işte böyle gelişmiş ve Hama Katliamı olarak
anılmaya başlamıştı.
Yani hiç kimse bu
katliamın neden ve nasıl geliştiğini anlatmak istemez. Hiç kimse 1976-1982
yılları arasında Müslüman Kardeşler militanlarının bölgesel ve uluslararası
devlet ve güçlerden aldığı yardım ve destekle ne tür katliamlar yaptığını
anlatmaz.
Tıpkı şimdi ‘ÖSO’ ya da Nusra ve diğer silahlı grupların
Suriye’de yaptıklarını anlatmadıkları gibi!
Hepsinin ideolojik kökeni Müslüman Kardeşler. Boşuna dememiş
Mehmet Akif "Ders alınmazsa hep tekerrür eder tarih."
BİR LABORATUVAR OLARAK CEZAYİR
1980’li yılların başı ve özellikle Kaide’nin kurulduğu
1988’den sonra yüzlerce Cezayirli genç Afganistan’da savaştı. Sovyet işgalinin
son bulmasıyla ülkesine dönen bu gençler, “Bağımsızlıktan bu yana ülkeyi
yöneten solculardan –ki onlara göre bunlar komünistti– kurtulma zamanı geldi”
diyerek hızla örgütlenmeye başladılar. Silah ve para bulmak ise pek zor
değildi. Çünkü arkalarında CIA vardı. CIA ise Cezayir’de etkin olan Sovyetler
Birliği ve Fransa’dan kurtulmak istiyordu.
CEZAYİR BAHARI
Ekim 1988’de, yani Kaide’nin kurulmasından iki ay sonra
Cezayir’in başkenti Cezayir’de büyük gösteriler yapıldı. Gösterilere “Cezayir
Baharı” denildi. Bazıları da “Ekmek Gösterileri” dedi. Günlerce süren bu
gösteriler sonrasında Cumhurbaşkanı Şazili Bin Cedid anayasada değişiklikler
önerdi ve çok partili sisteme geçmeyi kararlaştırdı. Bunun üzerine birçok
İslamcı genç bir araya gelerek FIS, yani Kurtuluş İçin İslami Cephe örgütünü
kurdu. Liderliğini Abbas Medeni ve Ali Bilhac’ın yaptığı Cephe, Haziran 1989’da
yapılan yerel seçimlerde 1.200 kadar belediyenin 856’sını kazandı. Çünkü halk
iktidardaki partinin yolsuzluk ve başarısız ekonomi politikalarından bıkmıştı.
ASKERLER YÖNETİME EL KOYDU
Herkesi şaşırtan bu sonuç içte ve dışta tartışmalara neden
oldu. Ancak katı laik ve Fransa destekli Başkan Bin Cedid Batının ve içteki
askerlerin duruma müdahale etme çağrılarına rağmen parlamento seçimlerinin
yapılması kararından geri adım atmadı. Aralık 1991’de yapılan parlamento
seçimlerinin ilk turunda bu kez birçok İslami grupla birleşen ve ortak olarak
seçime giren İslami Cephe 228 sandalyeden 188’ini kazandı. İktidardaki Cezayir
Ulusal Kurtuluş Cephesi Partisi ise 16 sandalye kazanmıştı. Bunun üzerine
ülkeyi bağımsızlıktan bu yana yöneten Kurtuluş Cephesi ve ona bağlı sivil-asker
bürokrasi gidişatın tehlikeli olduğuna karar vererek ikinci turun iptalini
sağladı ve kısa bir süre sonra askerler yönetime el koydu.
200 BİN KİŞİ ÖLDÜ
Dönemin Fransa Başkanı François Mitterand, “Fransa,
İslamcıların komşu Cezayir’de iktidara gelmesini engellemek için hemen askeri
müdahaleye hazırdır” diyecekti. İktidara gelen askerler şimdi Arap Baharı’nı
destekleyen Batı’dan aldıkları destekle ilk iş olarak FIS’ı yasakladılar. Buna
hazırlıklı olan FIS derhal silahlı mücadeleye başladı. Bugüne kadar süren iç savaşta
en az 200 bin insan öldü. Şimdiki Cumhurbaşkanı Butaflika sorunun çözümüne
yönelik birçok af ya da toplumsal barış ve milli mutabakat yasaları çıkardı ve
FIS’ı parçalamak için çok uğraştı. Bunda da başarılı olduğu söylenebilir. Çünkü
2007’de yapılan seçimlerde oyların %18’ini alan 5 İslamcı parti Mayıs 2012’de
yani ‘Arap Baharı’nın gölgesinde yapılan ve seçmenlerin ancak % 43’ünün sandığa
gittiği seçimlerde 462 sandalyenin yalnızca 48’ni kazanacaktı. Demek ki
Butaflika’nın İslamcılara yönelik politikası işe yaramış ve halk ne yapacağı
belli olmayan İslamcılara ‘Arap Baharı’nın rüzgarına rağmen oy vermemişti.
Nitekim halk bağımsızlıktan bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Kurtuluş Cephesi
Partisi, sol eğilimli Demokrasi İçin Ulusal Birlik ve ılımlı Müslümanları
temsil eden Barış Toplumu Hareketi koalisyonuna oyunu vermişti.
BÜYÜK OYUN
1989-1991’de İslamcılara karşı tavır alan Batılı ülkeler bu
kez de sesini çıkarmadı. Bağımsızlığının ellinci yıl dönümünü kutlayan
Cezayir’in geleceği daha çok Fransa’yı ilgilendirecektir. Bunun da birçok
nedeni vardır. Çünkü Cezayir eski bir Fransız sömürgesi ve Cezayirlilerin ezici
çoğunluğu Fransızcayı Arapçadan daha iyi konuşuyor. Ama daha önemlisi Fransa’da
en az 7 milyon Cezayir kökenli insan yaşıyor ve bunların sosyal, kültürel ve
dinsel problemleri, dinsel ve etnik ırkçılığın giderek yükseldiği Fransa’da
ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. Amerikan, Fransız, Rus, Çin ve diğer
uluslararası petrol şirketlerinin iştahını kabartan Cezayir’in doğalgaz ve
petrol kaynakları ise Cezayir’e yönelik ilginin bir diğer nedenidir. Çünkü
günde 2 milyon varil petrol ve yılda 85 milyar metreküp doğalgaz üreten bir
ülke yalnızca “demokrasi”den dolayı Batı’nın ilgisini çekmeyecektir. Üstelik bu
ülke Batı’ya çok yakın ve petrol ve doğalgaz zengini Körfez ülkelerinden farklı
olarak bölgesel herhangi bir risk taşımamaktadır. 2,4 milyon kilometrekarelik
yüzölçümü ve olağanüstü yeraltı zenginlikleriyle Cezayir Fransızların iştahını
132 yıl kabartmışsa bundan sonra da Fransızlarla birlikte Amerikalıların ve
yandaşı tüm ülkelerin iştahını kabartacaktır. Hele hele bu zenginliklerin büyük
bölümü bağımsızlıktan bu yana Sovyetler Birliği ya da şimdiki adıyla Rusya’ya
akıyorsa. Belki de bu nedenle Libya’yı kaybeden Moskova, ABD ve yandaşlarının
bölgeye yönelik planlarına karşı çıkıyor ve son kale Suriye’nin arkasında
duruyor.
0 comments
Write Down Your Responses