Bu cemaatçiler amma dolmuş arkadaş
AKP-Cemaat kavgasının devam
ettiği bu süreçte, Zaman yazarlarının köşeleri kilit rol oynuyor.
Bunlardan biri olan Zaman yazarı
İhsan Dağı, bugünkü köşesinde AKP’nin dış politikasına yönelik sert eleştiriler
getirdi.
İhsan Dağı’nın yazısı Fethullah
Gülen’in The Atlantic dergisine verdiği demeci hatırlattı. Fethullah Gülen
dergiye kısa bir süre önce verdiği demeçte; Türkiye'nin dış politikasıyla
ilgili “Türkiye'nin bölgede iyi ilişkiler kurması dünyanın çıkarına. Ancak şu
anda bunun gerçekleştiğini düşünmüyorum” demişti.
İşte İhsan Dağı’nın AKP’ye
yüklendiği o köşe yazısı:
“Birkaç yıl öncesine kadar hükümetin
en çok takdir edilen icraatlarından birisi dış politikaydı. Şimdilerde ise en
çok eleştirilen konu...
Bunun nedeni üzerinde siyaset ve
strateji yapıcılarının kafa yormaları gerek. Dış politikada yapılan yanlışa
ilişkin temel tespitimi daha önce yazdım; Davutoğlu’nun başlattığı ve yürüttüğü
‘sıfır sorun politikası’nı terk etmek, işbirliği ve diyalog perspektifinden
çatışma ve gerginlik zeminine savrulmak..
Şimdilerde elimizde çekiç,
önümüze çıkan her şeye ve herkese çivi muamelesi yapıyoruz. Kimseyi beğenmiyor,
herkesi adam etmeye çalışıyor, gücümüzle orantısız biçimde aleme nizam vermeye
uğraşıyoruz.
Objektif veri, rasyonel analiz ve
gerçekçi hedef yerine, bazen duygusallık bazen de ideoloji dış politikaya yön
veriyor. ‘Vatan-millet-Sakarya’ söylemiyle geçmişte de kitleler doldurulurdu;
şimdi de benzer bir eğilime sapılmış durumda. Sonuçta, iç kamuoyunu okşayan,
ama dışarıda etkisiz fakat çatışmacı bir dış politikaya geldik, dayandık.
Bölgede ve dünyada herkesle
çatışma içine giren bir Türkiye yanlış yolda demektir. O yüzden ‘sıfır sorun
politikası’nın felsefesine, söylemine, aygıtlarına yeniden dönmemiz gerek. O
yıllarda bölgede ve dünyada ‘işbirliği’ arayan, çatışmaları bitirmeye çalışan
bir Türkiye vardı. Ve o zaman Türkiye etkindi, güçlüydü; herkes hayranlıkla ve
kıskançlıkla izliyordu bizi.
Şimdi, bırakın işbirliğini,
çatışmalara körükle giden bir ülke görüntüsü var. Bölgesel şartlar değişti
elbette. Tamam, ama hükümetin kendini ve bölgeyi görüş biçiminin de değiştiğini
unutmayın; son derece etkili ‘yumuşak güç’ ve ‘sıfır sorun’ anlayışından
gerekirse zor kullanarak ‘rejim değiştirme’ politikasına savruldu.
Rejimleri değiştirmeye
kalkışmadan önce o rejimlerle gayet iyi ilişkiler kurulmuştu oysa. Suriye ile
‘ortak strateji’ toplantıları yapılırken Esed demokratik ve meşru bir hükümetin
başında değildi. Adam diktatördü; bildiğimiz ‘muhaberat devleti’ydi Suriye.
‘Hama katliamı’ndan sorumlu bir rejimle kurulan yakın ilişkiyi eleştirenlere
karşı hükümet; “Suriye ile ne kadar diyalog kurulur, ülke ne kadar dışa
açılırsa orta ve uzun vadede Suriye’nin barışçıl dönüşümüne de o kadar çok
katkıda bulunabiliriz.” diyordu. Haklıydı...
Dünyanın en güçlü devletlerinin
bile içinden çıkamadığı bir politikadır dışarıdan ‘rejim değişikliği’. Üstelik
bunun motoru da devlet değil sivil toplumdur. Biz bu işi kaba devlet gücüyle ve
devlet kurumlarının aktörlüğüyle yapmaya kalkışıyoruz. Olmaz.
Kanaatim şudur: Dış politikada
kalıcı, öngörülebilir işbirlikleri ancak demokratik rejimler arasında olur. Bu
nedenle demokrasi istikametinde rejim değişikliğini arzu ederim. Ancak bu, uzun
vadeli ve esas aktörün sivil toplum olduğu bir süreçtir. Devletler ‘rejim
ihraç’ etmeye çalıştıklarında hem başarılı olamazlar hem de ellerindeki ürünü
‘kirletirler’. Bu, demokrasi bile olsa değişmez.
Mısır’da darbeye tepkiliyiz.
Haklıyız. Ama bizim gibi düşünen, pozisyon alan başka bir ülke yok, İslam
ülkeleri arasında bile... Suriye’de işbirliği yaptığımız Suudi Arabistan ve
Körfez ülkeleri darbenin arkasında. Ürdün ve Filistin yönetimi de darbe
rejimine destek veriyor. Hamas bile Mısır’da taraf olmadığını açıkladı.
Ne yapacağız şimdi? Mısır’dan sonra
bu ‘hain’ rejimleri de mi teker teker değiştirmeye kalkışacağız? Bu sizce
mümkün mü?
Ortadoğu’da rejimleri değiştirmek
istiyorsanız yapacağınız iş, devlet eliyle devrim hazırlamak değil ekonomik
ilişkilerin, sosyal ağların, sivil toplum işbirliklerinin kurulmasını
sağlayacak bir barış ve güven ortamı yaratmaktır. Gerisini sivil toplum, biz,
hallederiz.
İdeolojik, ütopik ve müdahaleci
bir devlet politikası izlerseniz herkesle kötü olursunuz. Siz herkesi
değiştirmeye çalışırken birileri de sizi değiştirmeye kalkışır.
Bakın, koca Çin bile dünyaya
meydan okumuyor, çatışma istemiyor, devrim ihraç etmeye kalkışmıyor. Acaba
neden?”
0 comments
Write Down Your Responses