El Kaide-İsrail işbirliği
Hüsnü Mahalli'nin Irak
izlenimlerinin ikinci dizisinde Suriye'yi kan gölüne çeviren El Kaide'yi
irdeliyor, bölge ülkeleriyle olan işbirliğine işaret ediyor.
Suudilerin desteğiyle bugün
Suriye'yi kan gölüne çeviren El Kaideciler Irak'ta geniş bir deneyim kazanmışlardı.
Irak bu gruplar için adeta bir laboratuvar işlevi gördü. İsrail'le kol kola
bölgede direnen Şii unsurlara saldırdılar. Direnişe karşı saldırılarında ise
mezheplerini maske olarak kullandılar.
Suudilerin desteğiyle bugün
Suriye'yi kan gölüne çeviren El Kaideciler Irak'ta geniş bir deneyim
kazanmışlardı. Irak bu gruplar için adeta bir laboratuvar işlevi gördü.
İsrail'le kolkola bölge direnen Şii unsurlara saldırdılar. Direnişe karşı
saldırılarında ise mezheplerini maske olarak kullandılar.
Dün Irak'ın içinde bulunduğu
güvenlik ve siyasal durumu özetlemeye çalışmış ve Amerikan işgalinin hedefine
vardığını söylemiştim.
Hedef: Iraklıları birbirine
kırdırmak ve bu ülkeyi parçalamak..
Bu görev de işgalden sonra
Kaide'ye ihale edildi. Yani işgale karşı mücadele ettiğini söyleyen Kaideciler
şimdi işgalin hizmetinde. İşgalden bu yana yaklaşık 5 bin intihar eylemi
gerçekleştiren Kaideciler hedef olarak hep Şii cami, türbe ve benzeri mekanları
seçmiştir. 10 binden fazla bomba yüklü araç da benzeri mekanları hedef
almıştır. Buna tepki olarak bazı Şii gruplar zaman zaman Sünni hedeflere
saldırmıştır. Böylesi kanlı bir sürecin yaşandığı bir ülkede doğal olarak
düşmanlıklar sosyal dokuyu da tehdit etmeye başlamıştır. Şii ve Sünni
bölgelerden iç göç başlamış ve iki mezhebe bağlı insanlar sürekli provoke
ediliyor. Sünni ve Şii çiftler bile zaman zaman ayrılmaya zorlanmakta ayrı
mezheplere mensup komşular ve dostlar kavga ettirilmektedir.
Bir türlü istikrara kavuşamayan
siyasal yapı da bu provokasyonlara katkı sağlıyor.
Böylesi karmaşık ve geleceği
belli olmayan bir süreç doğal olarak iç çatışma ya da iç savaş riskini hızla
arttırıyor. Başta Suriye olmak üzere çevre ve bölge ülkelerinde yaşanan
gelişmeler bu riski daha da artırıyor. Daha açık ve net bir ifade ile planı hazırlayan
ve uygulayanlar bu ülkede kapsamlı bir Şii-Sünni kırımının peşinde. Bu kırımın
gidişatına göre ikinci aşamaya geçilebilir. Yani mezhep savaşından sonra sırada
etnik yani Kürt- Arap ya da Kürt- Türkmen kırımı gündeme alınabilir. Bu kadar
kanla yetinmeyenler Müslüman-Hıristiyan çatışmasını bile düşünebilir. Irak
birçok nedenden dolayı tüm bu senaryolar için en uygun ülke.
Irak işgali sonrasında Irak'ta
yaşanan tüm süreçler bu uygunluğu arttırmıştır. Irak'taki tüm tarafların
bilerek ya da bilmeyerek yanlış tutum ve davranışları ABD ve Kaide'nin bu
planlarına hizmet etmektedir. Irak'taki tüm siyasal parti, örgüt ve grupların
önceliği her zaman kendi dar ve pis hesaplarıdır. Bunu gören Kaideciler terör
eylemleriyle ülke ve toplumu gerginleştirmeye devam ediyor. Başta Suudi
Arabistan olmak üzere bölgenin bazı Sünni ülkeleri ise Şii İran destekli Şii
Maliki Hükümeti'nden çok rahatsız.
Çünkü onlara göre 'Şii' Tahran
gibi 'Şii' Bağdat da 'Alevi' Esad'a destek veriyor. İşin garip tarafı ise Şii
ve Alevi düşmanı ülke, örgüt ve cemaatler tüm Müslümanların ortak düşmanı olan
İsrail'e karşı hiçbir şey yapmıyor. Örneğin Şii ve Alevileri öldürmeyi ' en
büyük cihat' olarak tanımlayan Irak ve Suriye'deki Kaideci, Nusracı ve benzeri
onlarca örgüt şimdiye kadar İsrail'e karşı bir tek eylemde bulunmamışlardır.
Hatta Suriye'de yaralanan bu örgütlerin militanları İsrail hastanelerinde
tedavi görüyor. Dünyanın dört bir yanından 'Allah yolunda cihat ' için
Suriye'ye giden on binlerce İslamcı militan İsrail'i dost bellemekte ama aynı
zamana kendileri gibi Sünni olan Kürtlere karşı iğrenç katliamlarda
bulunmaktadırlar. Aynı şeyi Irak'ta Sünni Kürt, Türkmen ve Araplara yapıyorlar.
Zaman zaman da birbirlerini boğazlıyorlar.
Özetle anlaşılması hem zor hem de
çok kolay bir denklem.
Bölgesel ve uluslararası devlet
ve güçlerin taraf olduğu bu denklemin deneme tahtası Irak .
Çünkü işgal sürecinde Kaide bu
ülkede çok rahat çalışma koşulları buldu. Amerikan işgaline karşı mücadele
ettiğini söyleyen bu örgüt Şiileri hedef aldığı için dolaylı da olsa ABD'nin
stratejik müttefiki Suudi Arabistan'dan yardım ve destek alıyordu. Bu durum
halen de devam ediyor.
Çünkü Suudilere ve onlar gibi
düşünen bölgesel 'Sünni' liderlere göre 'Şii' İran'ın Irak'taki etkinliği
kırılmalı ya da yok edilmeli.
Irak'ta tüm olup bitene her şeye
bu gözle bakılırsa her şey çok daha kolay anlaşılır.
Özetle Irak bölgenin yeniden
şekillendirilmesi sürecinde bir laboratuvar niteliğinde.
Tüm kesim ve katmanları ile
Iraklılar bu rolü kabullenmişe benziyor.
Bağdat sokaklarında dolaşıp
insanlarla konuştuğunuzda bu gerçeği hemen yakalıyorsunuz.
Herkes umutsuz ve bezgin.
Herkesin öncelikle istediği tek şey var o da terörün bitmesi. Terör biterse
belki o zaman insanlar daha sakin ve sağlıklı düşünebilir. Böyle bir durumda
Şii, Sünni, Arap, Kürt, Türkmen, Asuri, Kildani ve Yezidi olan herkes sakin
sakin düşünüp kendilerini ve ülkeyi geldiği noktadan kurtarmanın peşine
düşebilir. Kaide ve benzeri terör gruplarına düşen görev ise bunu
engellemektir. Kaide siyasi parti ve örgütlerin iktidar hırs ve
komplekslerinden yararlanmaktadır.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Haşimi'nin durumu somut kanıtıdır. Sünni olan Haşimi mahkemenin iddiasına göre
Şiilere yönelik terörist planların içinde olmuş. Durum ortaya çıkınca da
Türkiye'ye kaçmıştı.
HÜSNÜ MAHALLİ
0 comments
Write Down Your Responses