Oyun içinde oyun
İçerdeki “Can” larla bir şekilde haberleşiyorum. Kah
ziyaretlerine gidiyorum, kah onlar bana yazıyorlar. Çocukları ziyaretime
geliyor. Velhasıl, irtibatı kopartmıyoruz. Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve Uğur
Mumcu’nun dışında, sahnede iki de paşamızı oynuyorum. Çetin Doğan ve Semih
Çetin.
Geçenlerde Semih Çetin Paşa’dan bir mektup aldım. Yanında
bir de paket. Pakette ne vardı biliyor musunuz? Paşamızın Amiral Şapkası.
Şapkanın içinde de kartviziti. Çok duygulandım. Bu şapkayı bana oyunda takmam
için göndermiş. Ne var ki ben onu sakladım. O bir kahramanın şapkası. Evimin
başköşesinde, ışıklı bir camekanın içinde bana bakıyor. Ben de ona baktıkça,
bir yurttaş, bir sanatçı olarak sorumluluklarımı hatırlıyorum.
Pablo Picasso
Picasso’nun bir tablosu.. Pardon kim Picasso? Hani Kenan
Evren’in, eserlerine bakıp da "Bunu çocuk da yapar” dediği kübizmin
öncüsü, dünya çapında bir ressam. Onun resimlerine bakıp da “Bu, budur”
diyemezsiniz. Ancak, kendinize göre yorum yaparsınız.
ATV Kanalı’nda onun bir resmini yayınlarken, kadın göğsüne
benzettikleri bir kısmı “buz”layarak sansür etmişler.
Yok artık çüş, deve!
Çüşü, deveye söyledim.
Kimse üstüne alınmasın.
Picasso’nun resmine değil de, ülkenin resmine bakın.
Bu ülkede artık sanattan söz etmek mümkün mü?
Sanatın olmadığı yerde, özgürlükten söz etmek mümkün mü?
Türk bayrağı
Anadolu’da Mehmet Ali Öz isimli bir kardeşimiz evleniyor,
düğün yapacak. Bahçe süsleniyor, sazlar hazır. Mehmet Ali vatanını seviyor.
Asıyor bayrağını bahçede bir köşeye. Gelin hanım gelinliğiyle at sırtında
getiriliyor baba evinden. Davullar dövülüyor. Herkes mutlu. Birden jandarma
basıyor düğünü. Misafirler şaşkın.
“İhbar aldık”diyor,çavuş. “Türk Bayrağı asmışsınız.”
“Evet” diyor, damadın babası. “Astık, hem de başköşemize.”
Devam ediyor; “Benim babam, bu bayrak için şehit düştü Çanakkale’de.”
“Bayrak asmak, hele ki Türk Bayrağı asmak yasak!”
Düşünebiliyor musunuz? Adam düğününde evinin bahçesine Türk
Bayrağı asamıyor.
“Neden?” diye soruyor.
Çavuş, damadın babasının merakını gideriyor. “ İstediğiniz
her bayrağı asabilirsiniz . Amerikan Bayrağı, Osmanlı, Kürt Bayrağı serbest…
Ama, Türk Bayrağı “Tahrik Unsuru” taşıyor. O nedenle yasak.”
Söküp bayrağı, alıp gidiyorlar.
Bayrağımızı asmak yasak, düşünebiliyor musunuz? …
Böyle başka bir ülke var mı?
Yok.
AKP, bize bayrağımızı dahi astırmıyor.
Bu yazdığım hikaye değil. Senaryo hiç değil. Yani ben
uydurmadım. Mehmet Ali Öz'ün başına gelmiş. Yani, gerçeğin ta kendisi…
Bu hikaye, hazırladığım yeni oyunum “Karar” da aynen yer
alacaktır.
Vali Muammer’in önlenemeyen yükselişi
Muammer Bey’i İstanbul valisiyken tanıdım. O zamanlar
“Cumhuriyet” derdi. “Atatürk” derdi. Başka da bir şey demezdi. Kendisini
“Olacak O Kadar” ın bir bölümünde boynumu içime çekip oynamıştım.
Geçenlerde Muammer Bey, bir tabeladan çıkarılan T.C için;
“Sığmıyor, yer yok” diye, gerekçe göstermişti. Aynı Muammer Bey, geçen gene bir
meydandaki “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısını söktürtüp, kaldırttı. Gerekçe;
“Yazı, meydana sığmıyor”, değil elbette… Efendim, “Yazı eskimiş, solmuş. Hatta,
bazı harfleri düşmüş.” Gerekçe buymuş.
Yenisini yazdırır, eskisini çıkarır, değiş tokuş yaparsın
meydanda, gene “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı olur ama, amaç yazısı değil,
yazının içeriği… Kimse, Türklüğünden mutlu olmasın yani. Deminki bayrak
olayında da olduğu gibi, bu içerik birilerini tahrik ediyor. O nedenle Muammer
Bey, hiç bir şeyi, hiç bir yere sığdıramıyor. Ve, ancak böyle yaptığı için,
kendisi bakan koltuğuna sığıyor. Ama bu yaptığı, insanlığa sığmıyor.
ORHANGAZİ
Biliyorsunuz, “İçerdekiler” oyunu ile Anadolu
Turnesi’ndeyiz… Gittiğimiz her yerde binlerce insan izliyor oyunu.
Kısaca arz edeyim;
Oynamak üzere indiğimiz şehir, kaza, her neresiyse otele
dahi gitmeden, direk açıkhava tiyatrosuna gidiyoruz. Dekorumuzu birlikte
kuruyoruz, kostümlerimiz ütüleniyor. Hatta bu hazırlıkları yaparken vakit
yetişmiyor, seyirciyi de salona almak zorunda kalıyoruz. Binlerce insan kapı
önünde. Bekletemezsiniz… Yaşlısı var, hastası var, tekerlekli iskemleyle geleni
var, her neyse…
Geçen, Bursa’da oynadık. Orhangazi’ye geçtik. Şimdi
aktaracağım olay Orhangazi’de oldu. Hazırlığımız bitti. Açıkhava tiyatrosunun
önüne, bir yığın polis geldi. “Polis Bayramı” gibi.
Vardım, yanlarına…
Dediler; “Burada, her gösteriyi protesto eden bir gurup var.
Konsermiş, folklormuş, alaturka, alafranga farketmiyor. Bu geceki oyunda da,
böyle bir şey olabilir. Üstünüze alınmayın.”
“Peki, tamam”…
Oyun başladı. Henüz başları…
Salonda iki binin üzerinde seyirci var. Sol tarafdan, 15-20
kişilik bir (Çoluk, çocuk diyebileceğim) grup, ayağa kalkıp, sahneye “Allahu
Ekber” nidalarıyla, bir şeyler atmaya başladılar. Önce, biz taş atıyorlar
zannettik. Sonra anladık ki, sadece taş değil, yumurta da var… Hiç bir oyuncu
arkadaşım ve ben sahneyi terketmedik. İnanır mısınız, korkmadık da…
İşçi Partisi’nin Bursa İl Başkanı genç kardeşimiz sahneye
fırlayıp, etrafı yatıştırıcı sözler sarfetti.
Ben, bize yumurta ve taş atan gençlere hitaben;
“Bugüne kadar Azınlık'la 150, İçerdekiler oyununu ise 55.
sefer oynuyoruz, böyle bir şeyle ilk kez karşılaşıyoruz. Sizin yumurtanız,
taşınız, sopanız hatta bıçaklarınız var… Ama, bizim silahımız yok. Sopamız
vs.de yok. Sadece, sanatımızla burdayız”… gibilerden konuştum. Biraz sonra,
halk (seyirci) yaka paça, derdest edip attı bu provokatörleri dışarıya. Kapının
önündeki polis grubu, sadece seyretti olup biteni.”
Hepimiz dualarımızı edip, öyle çıkmıştık sahneye. Bize
yumurta atarken ki “Allahu Ekber“ nidaları yanlış, yersiz ve düzmeceydi, çok
zorlama bir eylemdi. Hepsi tembih edilip, ezberletilmişti. Bu
provokasyoncuların, oradaki AKP Gençlik Kolları olduğunu öğrendiğimizde hiç
şaşırmadık. Hükümetin, Tayyip’in politikasıydı bu. Bölmek, parçalamak, bizi
birbirimize düşürmek…
Aynı gençler, kendilerini sakinleştirmeye çalışan halka
bıçak çekmişler… Yani, Taksim Gezi Parkı’ndaki “Palalılar” durumu…
Benim arkadaşlarım, bu saldırganların resmini çektiler. Bu
resimleri, polise teslim ettik. Elbette ki polis, gerekeni yapmayacak. AKP
Hükümeti , AKP’li saldırganı tutuklar mı? Ne mümkün, bunun adı “İleri
Demokrasi”…
Bıçaklı gençler, merkezden yevmiyelerini almaya giderken,
biz de oyunumuza devam ettik.
Kimse ne korktu, ne çekindi. Çok düzmece, amatör bir
saldırıydı. Ciddiye bile, almaya değmez. Onlar tahrik oluyorlardı. Çünkü, biz
T.C vatandaşıydık.
Hepsi bu…
Levent KIRCA
0 comments
Write Down Your Responses