Küresel Hesaplaşma



Bugün 11 Eylül’ün yıldönümü. 12 Yıl önce kaçırılan yolcu uçaklarıyla ABD’nin ekonomik ve askeri gücünü sembolize İkiz Kuleler ve Pentagon’a saldırılmıştı. Dünyanın dehşetle izlediği görüntüler, Beyaz Saray’a hâkim olan Neokonların dünyayı sermayenin elinde küresel bir köy haline getirmek için ABD’yi bir silah olarak kullanmalarına yardımcı oldu. ABD o günden beri neredeyse aralıksız savaşıyor. Bu saldırgan stratejinin Washington’a ne kazandırıp ne kaybettirdiğine bir bakalım. 

Amerika demokrasisi “öcü” oldu
İşe bahse konu stratejinin bir parçası olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) coğrafyasında neler yaşandığını kısaca hatırlayarak başlayalım. ABD, 2001’de Afganistan’ı, 2003’de Irak’ı işgal etti. Amaç diktatörleri devirmek ve bu ülkelere demokrasi, barış ve özgürlük getirmekti. Arkasından aynı amacı güden “Arap Baharı” başladı; Bin Ali ve Mübarek devrildi, Libya’ya askeri müdahale yapıldı, Kaddafi linç edildi, Suriye bölünmek isteniyor.
Sonucu hepimiz görüyoruz: Özgürlük, barış ve demokrasi adına yapılan müdahaleler bölge ülkelerinin tamamına kan, gözyaşı ve istikrarsızlık getirdi. Acaba ABD kaş yapıyım derken göz mü çıkarmıştı? Yoksa bu kötü tabloyu bilerek ve isteyerek mi hazırlamıştı? Bu soruların cevabını vermeden önce bir tespit yapalım.
12 yıldır sürdürülen bu saldırgan strateji nedeniyle, Soğuk Savaş döneminde yaratılan “Komünizm Öcüsü”nün yerini bu gün bomba olup yağan “Amerikan Demokrasisi” aldı. Sahip olduğu büyük askeri güç ve El-Kaide gibi kullandığı taşeron örgütler vasıtasıyla ülkeleri sürekli tehdit eden ABD’nin kendisi “öcü”ye dönüştü. Sonuçta Washington, en büyük silahı olan yumuşak gücünü kaybetti.
Washington Müslüman ülkeleri kaybetti
Bu saatten sonra BOP coğrafyasındaki hiçbir ülke, istikrar kazandığında, iktidardaki gücün politik görüşüne bakmaksızın, ABD ile gönüllü olarak işbirliği yapmak istemeyecektir. Borç batağında olan ABD, bölge ülkelerine kredi açacak durumda da değildir. Bölge ülkeleriyle ticaretini arttırmaya çalışsa, bölgede petrolden başka alacak mal olmadığı gibi, ABD’nin silahtan başka bölgeye satacak malı da yoktur. Bölgeye yatırım yapmaya çalışsa, ABD imalat sanayinden uzaklaştığı için enerji sektöründen başka bir sektöre de yatırım yapamaz.
BOP coğrafyasının yeni talibi Çin
Çin’in bölgedeki pozisyonu ise ABD’nin tam tersidir. Çin dünyanın en büyük üreticisi haline gelmiştir. Üretimini devam ettirebilmesi için enerji, hammadde ve pazara ihtiyacı vardır. Çin, BOP coğrafyasındaki ülkelerin istikrar bulması durumunda, bölgenin yeniden inşası için ihtiyaç duyulan her türlü yatırımı yapabilecek, sahip olduğu servetle bölge ülkelerine kredi açabilecek (zaten elindeki dolarlardan kurtulmak istiyor), bölgenin her türlü hammadde ve enerji kaynağını satın almaya talip, ABD gibi yıpranmamış, “öcü” haline gelmemiş küresel bir güçtür. Anlayacağınız BOP coğrafyasında istikrarsızlık devam etmezse, Çin bölge ülkelerinin tamamıyla yakın işbirliğine girerek gücüne güç katacak, aynı zamanda ABD’nin dünyadaki etki alanını iyice daraltarak onu köşeye sıkıştıracaktır.
BOP bir istikrarsızlaştırma projesidir
Şimdi sıra geldi yukarıda sorduğumuz soruların cevabına. 11 Eylül saldırılarından sonra Washington yaptığı operasyonlarla belki de gerçekten BOP coğrafyasındaki ülkeleri Türkiye modeli bir demokrasiyle Batı’nın kapitalist sistemine dâhil edebileceğini zannetmişti. Fakat bunun öngörülebilir bir gelecekte mümkün olmayacağı anlaşılıyor. Çin’in ise bölgeye talip olduğunu ve büyük bir avantaj yakaladığını yukarıda açıklamıştık. Değişen şartlar Washington’u strateji değişikliğine yönlendirmiş olabilir veya belki de asıl stratejisi buydu; bilemiyoruz. Ama gözüken şu: ABD, “bana yar olmayanı başkasına da yar etmem” mantığıyla BOP coğrafyasını bilerek ve isteyerek istikrarsızlaştırmak istemektedir.
Dünyadaki asıl mücadele Çin ile ABD arasında geçmektedir. Washington, bu mücadele için geliştirdiği “Asia Pivot” stratejisi kapsamında, ağırlığını Asya-Pasifik’e kaydırmaya başlamıştır. Aslında bu strateji, bir anlamda Çin ve Rusya’nın kuşatılması amacını gütmektedir. Amaç, Çin’in ulaşabileceği pazar, enerji ve hammadde kaynaklarını kısıtlayarak Pekin’i zayıflatmaktır. Bu mantık çerçevesinde Çin’i kontrol altına alana kadar Washington, BOP coğrafyasının istikrara kavuşmasını önlemek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Bu kapsamda Suriye müdahalesinde geri adım atması, bir anlam ifade etmemektedir. ABD bir yolunu bulup istikrarsızlaştırma operasyonlarına devam edecektir.
Neokonlar ne umdu ne buldu?
Gelelim 11 Eylül ile başlayan bu saldırgan stratejinin sonucuna. ABD geçen 12 yıl zarfında önemli ölçüde zayıflamış, 2007’den beri devam eden ekonomik kriz nedeniyle küresel sermaye erimeye yüz tutmuş ve planlananın tam aksine Çin kuşatılacağına ABD yalnızlaşmaya başlamıştır.
Mehmet Bori

,

0 comments

Write Down Your Responses

About Me

Powered by Blogger.

Blog Archive