Kulislerde cemaatin Başbakan adayı olarak hangi isim dolaşıyor
Şu sıralar yazmaya pek vaktim yok
, ancak buna rağmen yazmam gerekenleri, söylemem gerekenleri kısa başlıklarla
da olsa sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.
Aslına bakarsanız her bir başlık
bir makale konusudur ama ne yapalım şimdilik idare edeceksiniz.
İsterseniz sondan, yani bu
"demokratik" paketten başlayalım:
Ben paketin içeriğine dokunmadan
bazı sorular soracağım, kimse cevaplandırmayacaktır eminim ama ben sormuş
olayım. Gerisi çok önemli değil.
Hani adı demokratikleşme paketi
ya:
Bundan sonra ülkemiz demokratik
mi olacak?
Bir Türk Yahudi'si veya
Ermeni'si, Rum'u polis olabilecek mi?
Kuleli Askeri okullarına kaydı
yapılacak mı?
Askeri okullarda eğitim yaparsa
Albay, General veya Genelkurmay Başkanı olabilecek mi? (Sabetaycılar oluyor
demesin kimse, hem onlar 300 sene önce İslam'ı kabul etmelerine rağmen halen
Müslüman diye kabullenilemiyorlarsa vay hallerine)
Hiç dikkatinizi çekti mi asla bir
Yahudi hakim savcı duyulmadı 80 yıllık Demokratik ülkemizde!!! Bundan sonra
olacak mı?
En zor soru ise şimdi, herhalde
hiç çalışmadığınız bir yerden soracağım için zor.
MİT başkanı bir Yahudi olabilecek
mi?
Demokratik bir ülkede isek neden
olmasın?
Gelelim şu
"andımız"a...
Andımız kaldırıldı. Peki bundan
sonra süreç nasıl işleyevcek? Ulus Özel Musevi Lisesinde ve ilkokulunda
"Yahudi'yim doğruyum çalışkanım" diye mi başlayacak?
Veya Diyarbakır'da (herhalde
bundan sonra adı AMED diye anılabilir) ilkokullarda
"kürdüm doğruyum
çalışkanım" diye mi ifade edilecek?
"TÜRK'ÜM DEMEK BENİ HİÇ
RAHATSIZ ETMEDİ"
520 yıldır Müslüman Türk toplumu
ile bir arada yaşamak asla beni rahatsız etmedi. Son 90 yıllık Cumhuriyet
dönemindeki Türkleştirme hareketi beni ve atalarımı daha fazla Türk yaparken
ilk okulda her sabah "Türküm doğruyum çalışkanım" andı ile derse
başlamak da beni ve babamı hiç mi hiç üzmedi, yabancı hissettirmedi.
Şimdi tam bir millet olmak
üzereyken her din ve mezhepten insanımızın Milli bir bağlamda Türk olmalarına
ramak kalmışken artık kime inat kime hizmet çark edip herkesi birbirinden
ayıracak, her birimizin Türk değil de farklı farklı milletler olduğumuzu anlatacak
icatlar çıkartılıyor.
Biz bütün farklılıklarımız ile
bir arada Irk ve din bağlamında olmasak ta Türk'üz ve Türk olduğumuzu her sabah
hatırlamaktan gurur duyuyorduk. Ve bu bizi daha az Yahudi yapmadı . Nasıl ki
Kürt kardeşlerimizi daha az Kürt yapmadıysa.
Yapılmak istenen Türk yerine
Türkiyeli yapma numarası ise bence bunu yemedik, yememeliyiz de. Peki bunun
arkasındaki numara nedir?
Ben demeyeyim, sonra birileri
kalkıp "İsrail'den politikaya ayar veriyor" deyiverir.
ALDIĞIM DUYUMLARA GÖRE ABDULLAH
GÜL BAŞBAKAN
Ha sırası gelmişken aldığım
duyumlara göre Sayın Erdoğan bundan sonraki seçimlerde ne Başkan ne de Başbakan
olamayacağına göre Sayın Gülen hareketinin kararı ile Sayın Abdullah Gül
başbakan adayıdır. Sayın Gülen cemaati de "seçilecek aday budur"
derse başka birinin seçilmesi söz konusu olmayacaktır. Bunları bilmek için
yakıştırdıkları gibi MOSSAD ajanı olmam gerekmez.
"CEMAAT CHP İLE PAZARLIK
İÇİNDE"
Başka bir bomba haber ise Gülen
hareketinin CHP ile bir pazarlık safhasında olduğudur. Gülen hareketi AKP'yi
silmek ve imha etmek niyetinde değildir. Ama hedeflediği Sayın Erdoğan'ın
olmadığı bir AKP'dir. Bunun içinde olası bir ayrılıkta iktidar olmalarını
engelleyebilecek oy kaybını olası bir CHP +AKP (Olursa Erdoğansız) koalisyonu
ile tesis etmek olacaktır ki bunun ilk kanıtını, şayet Mustafa Sarıgül CHP
İstanbul Belediye reisi adayı olur ve seçilirse encümen üyelerinin ve
yardımcılarının kimliklerine bakarak anlamamız mümkün olacaktır.
"SESSİZ DURURSA ERDOĞAN
CUMHURBAŞKANI OLABİLİR"
Peki bu kadar kehanetin yanında
Cumhurbaşkanlığı adayı kim olacak?
Bu sorunun cevabının ise halen
açık olduğunu ve şayet sessiz bir Cumhurbaşkanı olmayı ve AKP parti
liderliğinden feragat edebilmeyi kabul ederse Sayın Erdoğan'ın olmasının
imkansız olmadığını söyleyebiliriz. Her şey pazarlıklara bağlıdır.
İyi de cemaat ile Erdoğan'ın
arası neden açıldı, bu hale geldi?
Gülen cemaatinin en önemli
meziyeti "ılımlı" olmak veya görünmektir.
Erdoğan kişisel karizması ve
heyecanları ile bu "ılımlılık" siyasetine karşı gelmiştir. Başka bir
deyişle söylemek gerekirse, Gülen Hareketi AKP anlaşmasının esasını bozmuştur.
İlk çatlak Davos One Minute
çıkışı ile gerçekleşmiş ve gerek Mavi Marmara gerekse taksi gezi olayları ile
çatlak gitgide büyümüştür.
Sayın Abdullah Gül'ün
söylemlerinde de karşı gelinen bu ılımlılık siyasetine atıflarda bulunulmakta
ve kendisinin Sayın Erdoğan'dan daha ılımlı olacağı mesajları bolca verilmeye
başlanmıştır.
Bu ılımlılık siyasetinde daha
ilerde tekrar dönecek ve iyice irdeleyeceğim.
Yahudi Polis olunamamasının en
önemli müsebbibinin ise bu gibi durumların düzeltilmesini ve asli vatandaş
haklarının talep etmemesinden dolayı "Türk Musevi Cemaati" olduğunu
söylemek isterim.
Bunun da sebebi otoriteye karşı
duyulan korku ve "başımıza çorap örerler" endişesidir ki bunda da
Musevi Cemaati Yönetimleri her zaman haklıydılar ve halen de haklıdırlar.
Benimse haklı olup olmamam çok
önem arz etmiyor.
Rafael Sadi
0 comments
Write Down Your Responses