İşte Milli Görüş ile Cemaat'in farkı
Ülsever: Benim bu yazı dizisinde
savunduğum tez, esasen kaçınılmaz olan bir arada yaşamanın yollarını artık
arama zamanının geldiğini vurgulamaktır.
Gazetemizin usta yazarı Cüneyt
Ülsever, geçen hafta Perşembe ve Pazar yazılarında “takriben her 10 yılda bir
Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini, yeni dönemin bünyede önce ‘faydalı
gelişmelere’ vesile olduğunu ama aynı zamanda bünyede posa ve artıklar
yaratarak, bir süre sonra bağırsaklarda ağır gaz yaptığını” şeklinde ifade
ettiği görüşlerini yazmaya devam ediyor.
Bugün “Kimdir
modern-muhafazakarlar?” sorusunu soran Ülsever,
Türkiye’de sosyal hayata ama özellikle siyasete damgasını vurmuş iki ana
akım muhafazakarlık olduğunu ifade ediyor.
“Milli Görüş” ve “Gülen Hareketi”nin yaklaşımlarını ve
farklarını yazan Ülsever, “Örneğin;
Alevilerin nasıl ibadet edeceklerine bile ‘Sünni Diyanet Uleması’ karar verir.
Kimin nasıl bir ‘hayat tarzını’ benimseyeceğine ise RTE karar verir! ‘Öteki’
sadece ‘tahammül’ edilmesi gereken bir gerçekliktir!” diyor.
TÜRKİYE BAĞIRSAKLARINI TEMİZLİYOR
(III)
Geçen hafta Perşembe ve Pazar
yazılarımda, takriben her 10 yılda bir Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini,
yeni dönemin bünyede önce ‘faydalı gelişmelere’ vesile olduğunu ama aynı
zamanda bünyede posa ve artıklar yaratarak, bir süre sonra bağırsaklarda ağır
gaz yaptığını yazdım. Özetle dedim ki:
“Cumhuriyetin kurulduğu ilk günden beri insanı insan yapan, onu
diğer canlılardan ayırt eden ‘hayatı algılama, yaşama ve yorumlama modelleri’
(paradigmalar) Türkiye’de iki ana akım olarak çatışıyor:
1) Modern Hayat Tarzı
2) Muhafazakar Hayat Tarzı.” (Yurt Gazetesi - 08.12.2013)
Cumhuriyet tarihi boyunca gücü
(iktidarı) eline geçiren ‘hayat tarzı’, elindeki gücü diğerine dayatmak,
diğerini kendine benzetmek, açıkçası yok etmek için kullanmaya adadı.
Ancak, ‘Cumhuriyet Tarihi’nde
defalarca gördüğümüz gibi, biri diğerini yok edecek / saf dışı bırakacak güçte
değil!
İki hayat tarzı da bu ülkenin
köklerini sarmış vaziyette! Kimse diğerini bu topraklardan söküp atamıyor,
atamayacak da!” (ibid)
***
Benim bu yazı dizisinde savunduğum
tez, esasen kaçınılmaz olan bir arada yaşamanın yollarını artık arama zamanının
geldiğini vurgulamaktır.
Bunun tek yolu da, benim
modern-muhafazakarlar ve modern-modernler olarak tarif ettiğim iki hayat
tarzının ittifak yapmasıdır.
Bugünkü soru: Kimdir
modern-muhafazakarlar?
***
Türkiye’de sosyal hayata ama
özellikle siyasete damgasını vurmuş iki ana akım muhafazakarlık var:
1) Milli Görüş.
2) Gülen Hareketi (Cemaat)
Bazı insanlara haksızlık etme
pahasına, her iki akımın hayatı algılama, yaşama ve yorumlama modelleri
(paradigmalar) şu kaba çizgilerle çizilebilir.
***
1) Milli Görüş sadece ilahi seviyede değil, dünyevi olarak da
Kur’an ayetlerinin, hadislerin ve tefcircilerin insanlık adına ‘doğru yaşamak’
için gerekli tüm ‘gerçekleri’ zamanında keşif ettiklerini ve gerekli
‘kuralları’ zamanında koyduklarına inanır.
‘Doğru hayat’ için yapılması gereken, ulemanın (uzmanların)
tebliğlerini (bildireleri) doğru tebellüğ etmektir.
Bu yaklaşıma göre, ezelden gelen
ve ebediyete dek geçerli tek gerçek vardır. Bu gerçek sorgulanamaz ve
tartışılamaz. Zaten Sunni yaklaşım diğer
yaklaşımlardan üstündür.
İnsanlık = Sünniliktir!
Örneğin; Alevilerin nasıl ibadet
edeceklerine bile ‘Sünni Diyanet Uleması’ karar verir. Kimin nasıl bir ‘hayat
tarzını’ benimseyeceğine ise RTE karar verir!
‘Öteki’ sadece ‘tahammül’ edilmesi gereken bir gerçekliktir!
Bu yaklaşım, 11 yılda kültür
(mutfak kültürü dahil) edebiyat, musiki, mimari, felsefi (kısacası insani)
alanda hiçbir yenilik meydana getirmemiştir. Zira aramamaktadır. Ama ne gam!
Yeni camiler bile eski camilerin kopyası olmak zorundadır. 11 yılda yaratılan
‘eserler’, önemle rant doğuran ve betonun ana malzeme olduğu eserlerdir. Hak
yemeyelim, AKP’li belediyeler yol yapımı ve yeşillendirme konularında ise
yaratıcı olmuşlardır.
RTE ve şürekası özellikle son 3
yıldır ‘bağnaz paradigmalarını’ açık seçik, hiçbir sakınca görmeden ortaya
koymaktadır.
***
2) (Aşağıda savunacağım görüşler katiyen Balyoz, Ergenekon,
Odatv Davaları ile ilgili ortaya atılan ve benim de itibar etttiğim sahte
delilleri, uyduruk gizli şahitleri, kısacası bu tür davaların hukuka indirdiği
darbeleri ortadan kaldırmaz. Gülen Hareketi’nin hakkındaki iddialardan
sıyrılmasının tek yolu; hukuka takla attıran, yüzlerce insanı zindanlarda
süründüren, kurunun yanında yaşın yanmasını hazmeden savcı, yargıç ve emniyet
mensuplarının adalet önünde hesap vermesidir).
Gülen Hareketi’nin en bariz
özelliği; müspet bilimlerin kanunlarını Kur’an’ın ayetleri ve hadisler
seviyesinde görmesidir. Dünyevi bilimleri içeren fizik, kimya, matematik, her
Müslüman’ın ilgi alanı içinde olmak zorundadır. Bediuzzaman’ın İslam’da açtığı
bu yeni paradigma penceresi, günümüzde Gülen Hareketi tarafından, insanlığa din
ahlakı yanında ‘laik eğitim’ hizmeti de vermek olarak yorumlanmıştır. Gülen
Hareketi’nin İslam’ın müspet bilimlerde geri kaldığına dair özeleştirisi, bütün
dünyaya yayılan okulları doğurmuştur. Cemaat’in bilimde ileri gitmiş ülkelerde
doktora çalışmaları yapan öğrencileri, neredeyse tamamen müspet bilimler
alanında çalışmaktadır.
‘Yeni paradigma’ her şeyden önce, din anlayışının yeniden
yorumunu doğurmuştur. Müspet Bilimler eğitimi; haliyle, gerçeği farklı
yakalayacak ‘öteki’nin varlığını kabul etmeye, kendi birikimini sürekli
sorgulamaya yol açar. Bugün dünyanın yüzlerce noktasında ‘Hareket’, Müslüman
olmayan öğrencilere bile müspet bilimleri öğretme gayreti içindedir.
***
Modern hayat tarzını benimsemiş
insanlar arasında, ülkemiz için tek çıkar yolun ‘ötekilerle’ birlikte hayatı
paylaşmak olduğunu kavramış / kavrayacak kitleler ‘Bağnaz Muhafazakarlık’ ile ‘Modern
Muhafazakarlık’ arasındaki farkı keşif ettiğinde RTE sonrası dönem
başlayacaktır.
0 comments
Write Down Your Responses