ABD taburunu Habur’dan yasadışı geçiren komutan kim
Yüzlerce asker, aydın, gazeteci, siyasetçi “darbeci, casus” olduğu gerekçesiyle
hapislerde... Bugün Türk Milleti’nin başına geçirilen bu “çuval”ın temeli,
2003’te 1 Mart tezkeresi ile Süleymaniye’de Türk askerinin başına geçirilen
“çuval” arasındaki dönemde atıldı. Bu
kesin, ama tam olarak neler yaşandığı hala büyük bir sır.
Bu sırrı aydınlatacak önemli bir olayı tüm detaylarıyla
bizzat o dönemi yaşayanlardan dinledik. İşte tezkereden önce yaşananlar,
“çuval”ın ayak sesleri ve bunun müsebbibi komutanla ilgili gerçekler:
Henüz 1 Mart tezkeresi pazarlıkları sürerken, 24 veya 25
Şubat 2003 günü Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan, Silopi’deki ÖKK
mensuplarına bir telefon gelir. Aralarında şu konuşma geçer:
Ankara : Bir ABD kargo uçağı Diyarbakır’a geliyor. İçinde 80
kişilik, ABD Özel Kuvvetleri Komutanlığına bağlı 10’uncu özel grubun bir taburu
var.
Silopi : Nereden geliyor?
Ankara: Romanya’dan. Uçak hareket etti. Şu anda Türk hava
sahasında. 3 otobüs kiralandı, Ankara’dan gelecek ekiple buluşup, K. Irak’a
geçecekler. Siz de geçişlerini sağlayın.
Silopi : Ankara’dan gelenler kim?
Ankara : Bush’un Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ve
Türkiye ile tezkere görüşmelerini yapan heyet. Heyetin başında ABD'li
Korgeneral Colby Broadwater var. Ayrıca Büyükelçilik, CIA görevlileri, 10 kişi
kadar...
Peki bu 80 kişilik ABD Özel Kuvvetler taburunun Irak’a gidiş
sebebi nedir? Söylenen şudur:
“27-28 Şubat’ta
Selahaddin kentinde yapılacak Saddam muhalifleri toplantısının güvenliğini
sağlayacaklarmış. Tam 5 kez ertelenen toplantı bu defa yapılacak ve 7 kişilik
başkanlık konseyi oluşturulacakmış.”
Yeniden Ankara-Silopi hattına dönelim.
Silopi : Bunlar şu ana kadar bize bildirilmedi. Kimlik
bilgileri, geçecek malzeme nedir elimizde yok. Hangi angajman kuralları
uygulanacak? TBMM’den izin alındı mı? Sözleşmelerde böyle bir madde yok.
Ankara : Onlar sizi bağlamaz. Genelkurmay Başkanı emir
verdi, geçecekler!..
Silopi: Bunların ismini almadan, malzeme tespiti yapmadan
geçiremeyiz.
Ankara: Size söylüyoruz, geçecekler.
Silopi: Diyarbakır’ın haberi var mı?
Ankara: Hayır.
UÇAK DOLUSU SİLAH
Telefon konuşması böyle biter. Silopi, Diyarbakır 1. Taktik
Hava Komutanlığını arar, olayı anlatır,“Oradan Habur’a gelecekler. Geçirmemizi
istiyorlar” bilgisini verir.
Diyarbakır’daki komutanın da bu geçişten haberi yoktur. Silopi, “Siz nasıl
kabul edeceksiniz, ne yapacaksınız Ankara’yı arayın sorun” dedikten sonra
Ankara’yı, bu defa Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nı arayıp, durumu izah eder.
Bu arada AB’lileri taşıyan uçak Diyarbakır’a inmiştir. 1.
Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevlileri uçaktaki tüm malzemelere açar.
Bir yığın silah vardır. ABD’lilerin aramadan rahatsız olmasına rağmen, tüm
silahlar tek tek kayda geçirilir.
İşlemler sürerken Silopi’deki komutanlar Genelkurmay Harekat
Başkanlığını arayıp, “Hiçbirisinin belgesi yok. Şunları şunları istedik”
bilgisini verir. Genelkurmay, “İyi yapmışsınız, isim listelerini de alın” der. Konuşma şöyle devam eder:
Silopi : Anlaşılan bunlar geri gelmeyecek, K. Irak’ta adam
bırakacaklar. Ekim 2002’de giden NILE timleriyle buluşup, operasyon hazırlığı
yapacaklar. Dönmezlerse ne yapalım?”
Ankara: Karşılıklı anlaşma yapın.
Silopi : Eksik dönerlerse, hiçbirisini sokmayız.
Ankara : Tamam sokmayın. Genelkurmay Başkanının özel izniyle
geçiyorlar. Yarın Genelkurmay Başkanı zor durumda kalır. Gittikleri kadar
döneceklerine dair ellerinden belge alın.
Sonuçta, anlaşma yapılır. Anlaşmaya bir Türk Binbaşı ile
Özel Kuvvetler Tabur Komutanı ABD’li Yarbay imzalar. Geçer, giderler.
O toplantı 25-27 Şubat 2003’te Barzani’nin Sar-ı Rash’daki
karargâhında yapılır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün “özel” izniyle Türkiye’den geçirilen ABD askerleri
etrafta kuş uçurtmaz. Başkanlık Konseyi oluşturulur, ama konseye Türkmenler alınmaz.
Bu durum TSK’yı karıştırır, milleti öfkelendirir, “Türkmenler yoksa, tezkere de
yok” tepkisi başlar.
MECLİS’TE TEZKERE GÖRÜŞÜLÜRKEN, HABUR’DA KIYAMET KOPMAKTADIR
Tarih 1 Mart, yani tezkerenin Meclis’te görüşüleceği gün.
Giden ABD heyeti de o gün dönüş yolundadır. Habur’a geldiklerinde Silopi Özel
Kuvvetler Komutanlığı aranır, “geldiler”
haberi verilir.
Silopi, hemen kaç kişinin geldiğini sorar. Habur’un cevabı,
“Taburun yarısı geldi” olur. Silopi,“Geresi nerede? Yarısı yok yani öyle
mi?” der. Habur, onların K. Irak’ta
kaldığını söyler.
Hemen Habur’a bir Binbaşı gönderilir, anlaşmaya rağmen
diğerlerinin neden dönmedikleri sorulur. ABD’liler kendinden emin, gayet rahat,
“NILE timleriyle birlikte çalışacaklar. Onun için bıraktık” deyince, Türk
Binbaşı şöyle tepki gösterir:
“O zaman
geçemezsiniz. Çünkü söz verdiniz, belge imzaladınız, ‘Hepimiz geleceğiz’
dediniz. Biz sizin sözünüze güvendik. Tamamınız geçmezse, Genelkurmay
Başkanımızı zor durumda bırakırsınız.”
Bu arada Bush’un özel temsilcisi Halilzad otobüste
beklemektedir. ABD’li Korgeneral Colby Broadwater olaya müdahale eder, Türk
Binbaşıyı yanına çağırıp, “Sizin başındaki komutan kaç yıldız?” diye sorar. “Tek yıldız” cevabını alır. Broadwater, onunla
görüştürülmesini ister. Telefon açılır. Ama Türk komutan, “Sözünde
durmayanlarla görüşmem” diyerek,
görüşmeyi reddeder. Colby Broadwater, “Ben korgeneralim, nasıl görüşmez” diye
küplere binse de Türk komutandan şu karşılığı alır:
“O ABD korgenerali
ise ben Türk Generaliyim. Burası Türk toprağı. Burada Türkiye’nin yasaları
geçerlidir. Yalan söyleyenlerle görüşmem. Ayrıca ben NATO komutasında veya
emrinde de değilim.”
Broadwater, bu defa o generalin üstünü sorar, onu arar.
Ancak onunla da görüşmeyi başaramaz.
Bu arada Silopi yaşananları Ankara’ya bildirir, Genelkurmay
da, “Hepsi gelmezlerse, sınırda bekletin”
talimatı verir.
Sınırdaki komutanlarla işi halledemeyen ABD’li Korgeneral,
Halilzad’la görüşür, telziler kurulur. Başkan Bush, Yardımcısı Cheney, Savunma
ve Dışişleri bakanları aranır. Washington’dan, Ankara’ya “Oradaki adamlarınız
bizimkileri bırakmıyor” şimşekleri
çakar.
Telaşlanan Karargâh, Silopi’yi arayıp, “Niye almadınız?”
diye hesap sormaz mı? Gidişte yapılan anlaşma, atılan imzalar hatırlatılır,
“Eksik geldiler, biz de geçirmiyoruz” denir. Ankara’dan üst üste şu telefonlar
gelir:
“Burada ortalık
karıştı, işi halledin... Adamlar hala kapıda mı? Burası karmakarışık. Herkes
sıkıştırıyor. Bush, ‘Benim özel temsilcimi Türkiye’ye nasıl geçirmezsiniz’ diye
köpürmüş...”
Devreye NATO Müttefik Kuvvetler Başkomutanı ve Avrupa’daki
ABD Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones bile girer, bizzat Genelkurmay
Başkanı Hilmi Özkök’ü arar. Özkök, Jones’a şunları söyler:
“Oradakiler Özel
Kuvvetler mensupları. Sizin Özel Kuvvetler mensupları da aynıdırlar. Bunlar
verilen emirleri tam ve eksiksiz yaparlar. Şimdi ben emir veririm ve
sizinkileri içeri alırlar.”
Hale bakın, “TBMM’nin yetkisini gasp ettim, yetkimi aştım.
Yani aslında suç işledim ve askerlerinizi geçirdim. Askerim beni zor duruma
düşürmemek için benim emrimi yerine getirdi. Siz ise sözünüzde durmadınız, beni
zor duruma düşürdünüz” diyeceği yerde,
askerini şikâyet ediyor. Bir anlamda Türk askerinin kulağını çekmekten söz
ediyor. Sen kendi askerlerinin kulağını çekersen, ABD’liler de çuval geçirir
tabii.
Ankara-Silopi arasındaki bu mücadele tam 4 saat sürer.
Sonuçta Özkök’ün kesin emriyle, ABD’liler içeri alınır.
Bu olayın şoku atlatılamamışken, 1 Mart tezkeresinin
onaylanmadığı haberi gelir. ABD’liler, Özkök’ün yasadışı izniyle Türkiye’den
geçirdikleri askerlerinin sınırda gördüğü muameleyi de 1 Mart’ı da asla unutmaz
ve sadece K. Irak’taki Türk askerleri için değil, TSK ve tüm Türkiye için zor
dönem bundan sonra başlar.
İLK ÇUVALLA İLGİLİ GERÇEKLER
O zorluklardan ilki, 4 Temmuz’dan önce 22 Nisan 2003’te bir
Türk timinin başına çuval geçirilmesidir. Olayı, Genelkurmay Başkanı Özkök’ün
dönemin ABD Genelkurmay Başkanı Myers’a yazdığı mektuplar vesilesiyle Wikileaks
belgeleri sayesinde öğrendik. O belgelere göre, olay şöyle yaşanmış ve şöyle
sonuçlanmıştır:
Türkiye’den Kerkük’e giden insani yardım kovoyuna koruma
sağlayan Türk Özel Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir tim 22 Nisan günü ABD
askerleri tarafından gözaltına alınıp, ertesi gün sınırdışı edilir. Ayrıca bu
personel için ‘Bir daha K. Irak’a hiçbir şekilde giremeyecekler’ diye nota
verilir. Bu gerilimi görüşmek üzere 28 Nisan’da Musul’da bir toplantı yapılır.
Toplantının gündemi Türk Özel Kuvvelerinin K. Irak’taki varlığıdır. ABD
heyetinin başında Birleşik Ortak Operasyon Görev Gücü Komutanı Albay Charles T.
Clevland, TSK heyetinin başında ise Silopi’deki Özel Kuvvet Komutanlığı’nın Üs
Komutan Yardımcısı Albay Hasan Özdemir vardır. Aslında yapılan toplantı değil,
ABD’nin TSK’ya ültimatom vermesidir. Wikileaks belgelerinde “imzalandı” denilen 9 maddelik ültimatomda şunlar vardır:
-Türk askeri
personeli, Kuzey Irak’ta, koalisyon güçleri tarafından onaylanmamış tüm
faaliyetlerine hemen son verecektir.
-Türk
Genelkurmayı’nın K. Irak’taki bütün askeri birimlerinin ve kuruluşlarının
personel sayıları, yerleri ve istihbarat toplama dahil tüm faaliyetleri
konusunda Birleşik Kuvvetler Komutanlığına bildirimde bulunması gerekmektedir.
Bu bilgi 30 Nisan 2003 saat 06.00’dan geç olmamak kaydıyla verilmiş olacaktır.
-Bundan böyle K.
Irak’ta, Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nın onay vermediği hiçbir Türk askeri
faaliyeti sonuçlandırılmayacaktır.
-K. Irak’taki Türk
askeri personeli üzerlerinde sadece kişisel silahlar (tabanca) taşıyacaktır.
-K. Irakta’ki Türk askeri personeli her zaman üniforma
giyecektir.
-K. Irak’tan
atılmış olan Türk Özel Kuvetler Personelinin geri dönmesine izin
verilmeyecektir. Bu kuralı ihlâl eden kişiler gözaltına alınacaktır.
-Türk askeri
personeli, Irak’a gönderilen yardım konvoylarına eskortluk yapmayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen bütün insani yardım eşgüdümü Uluslararası
Kılılhaç/Kızılay aracılığıyla sağlanacaktır.
-Daha önceden
kabul gören Yeşil Hat sınırı artık tanınan bir sınır değildir ve K. Irak’taki
ABD Kuvvetleri o bölgedeki bütün faaliyetlerden sorumludur.
-Yukarıdakiler bir
başlangıçtır ve gelecekte bunları takip eden talimatlar verilebilecektir.
Gelin, bu olayın aslını da bizzat yaşayanlardan dinleyelim:
Toplantıya Türkiye adına katılan Albay Hasan Özdemir değil,
Naci Özdemir’dir. Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı 28 Nisan’da Musul’da
yapılacak toplantıya Silopi’deki Özel Kuvvetler Komutan Yardımıcısının gitmesi
talimatını verir. Komutan Yardımcısı, ABD tarafından kimlerin geleceğini sorar.
“Albay başkanlığında bir heyet”
denilince, bir Albayın toplantısına katılmayacağını belirtip, Albay Naci
Özdemir’i göndereceğini söyler.
Alb. Özdemir ertesi gün bir grup subayla Musul’a hareket
eder. ABD’lilerin, Türk heyetine saygısızlığı had safhadadır. Albay Clevland,
“TSK unsurları K. Irak’a giriş ve çıkışlarında bizden izin alacak, sivil
kıyafetle dolaşmayacaksınız, silahlarınızı ancak resmi üniformalı taşıyabilirsiniz”
diye talimatlarını sıralar. Türk heyetinin tepkisi, “Bizim K. Irak yönetimi ile
gerekli anlaşmamız var. Siz bizi zorlayamazsınız” olur. Albay Clevland, “Burası ABD toprağı ve
bu bölge de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı bölgesidir. Bu emirler de onun
emirleridir” der.
Albay Özdemir, “Siz bize emir veremezsiniz. Biz emirleri
kendi amirlerimizden alırız” karşılığını verip, durumu Silopi’ye aktarır.
Silopi'den, toplantı tutanağının imzalamaması emri gelir. Albay Özdemir,
ABD’lilere tutanağı imzalamayacağını bildirip, ABD İşbirliği Ofisi (ODC)’nin
konuyu Genelkurmay’la görüşmesini söyler. Albay Clevland önceki sözlerini
tekrarlar, “İster imzalayın, ister imzalamayın. Bu bir emirdir ve buna uymak
mecburiyetindesiniz” sözleriyle
toplantıyı bitirir.
Türk heyeti, o ültimatomun bir nüshasını gizlice aldıktan
sonra Silopi’ye döner. Silopi de bunu,“Buradaki hususlar uygulanacak mı? Silopi
ve K. Irak’taki Türk askerleri hangi angajman kurallarına uyacak?” yazılı bir
tutanak ekinde Ankara’ya Genelkurmay’a gönderir.
Özetle, Wikileaks belgelerinde imzalanmış gibi gösterilen bu
ültimatom aslında imzalanmamıştır.
Yaklaşık 1 ay sonra 25 Mayıs’ta Ankara’dan, Silopi’ye
Genelkurmay Başkanı Özkök’ün şu emri gider:
“ABD ve koalisyon
unsurları ile çatışma ortamı yaratılmayarak, dostane işbirliği ortamında
faaliyetler yürütülmektedir...”
Dostane işbirliği nasıl sağlanmıştır, bu belli değildir.
Zira ABD’liler her şeye zorluk çıkartırken, 4 Temmuz Çuvalının ayak sesleri
iyice yaklaşmıştır.
ÖZKÖK’ÜN İTİRAFI
Peki 28 Nisan ile 25 Mayıs arasında ne olmuştur da Özkök’e
göre, “dostane işbirliği” sağlanmıştır? Wikileaks belgeleri arasında yayınlanan
ve bugüne kadar yalanlanmayan belgelere göre Özkök, ABD Genelkurmay Başkanı
Myers’a 3 mektup yazmıştır. Bunlardan 30 Nisan tarihli olan çok önemlidir, zira
burada Kerkük’teki ilk çuval olayı üzerine verilen “ültimatomu” kabulün
yanısıra ABD taburunu Habur’dan yasadışı geçirişinin itirafı vardır. Önce,
“ültimatoma” cevaz kısmı:
TSK’nın K. Irak’taki faaliyetlerinin ABD operasyonlarına
zararı olmadığını anlatır, Kerkük’te Türk askerinin gözaltına alınmasını
“abartılı bir olay” diye nitelendirir.
Türk timlerinin yalnızca güvenlikleri için gerekli olduğu kadar silah
taşıdıklarını ve faaliyetlerinden ABD kuvvetlerini haberdar ettiklerini
bildirir. Albay Clevland’ın ültimatomunun, “Daha önce ABD Özel Kuvvetleri’nin
ve Bush’un Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın Habur’da bekletilmesine
karşılık yapıldığına” değinip, şu
izahatta bulunur:
“Halilzad kısa
süre Vali Yardımcısı tarafından misafir edilip, Türkiye’ye alındı. ABD Özel
Kuvvetlerinin K. Irak’a geçişinin gecikmesi ise yasal prosedürle ilgili.”
Hemen devamında ABD Özel Kuvvetlerinin Türkiye’den, Irak’a
geçiş kararının TBMM yetkisinde olduğunu hatırlatan Özkök, Myers’a bu işi
“kitabına nasıl uydurduğunu” ise işte şöyle itiraf eder:
“Yasal süreç izin
vermemesine rağmen, ABD Özel Kuvvetlerinin girişine daha önce kabul edilmiş
NILE (Kuzay Irak İrtibat Elemanı) statüsü verilerek izin verildi, bunu da
bizzat ben gerçekleştirdim.”
Özkök’ün ABD ültimatomunu resmen kabul ettiğinin en önemli
delili de bu direnişi sergileyen Özel Kuvvetler Komutanlığı mensuplarının K.
Irak’ta “Persona Non Grata-İstenmeyen Kişi” ilân edilme kararının onlara
tebliğidir. O askerler şimdi nerede mi? Kimi Ergenekon’da, kimi Balyoz’da, kimi
28 Şubat’ta!..
SİLOPİ’DEN ANKARA’YA 2 RAPOR
Özkök, Myers’la mektuplaşırken, 4 Temmuz Çuvalı’na 1.5 ay
kala Haziran ayının sonlarında birer hafta arayla Silopi’den, Genelkurmay
karargâhına iki rapor gider.
İlkinde, “1 Mart tezkeresinin çıkmamasıyla, Türkiye’nin
bölünmesi 10 yıl ertelenmiştir”,
İkincisinde, “2012-2013 yılında başımıza İran’ı saracaklar”
yazmaktadır.
Türkiye artık bizzat Başbakan tarafından “NATO toprağı” ilân edilmiş, Kerkük ve Türkmenler
yakılıp-yıkılmış, “Kürdistan” inşaası tam gaz sürerken, Özkök’ün 10 yıl önce
bir ABD taburunu yasadışı geçirmesinin ne önemi var derseniz;
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ internet
sitesi kurduğu için “terör örgütü yöneticiliğinden” müebbete çarptırılmış. Bunun bir “görev
suçu” olamayacağı belirtilip, Başbuğ’un
Yüce Divan’da yargılanmasına bile izin verilmemiş... 1. Ordu’daki plan semineri
“Balyoz darbe planı” sayılmış, yüzlerce
asker sivil mahkemelerde yargılanıp, hapse tıkılmış... Tepeden tırnağa bir
devlet projesi olan 28 Şubat süreci için “Yapılan görev suçu değil, kanunsuz
emirler yerine getirildi” denilmiş... İnternette ulaşılan belgeleri
bulundurdukları için yüzlerce subaya “casus” damgası vurulmuş...
Ama Meclis yetkisini gasp eden, ABD muhtırasına boyun eğen
Özkök, “Demokrat Paşa” olmuş.
Devlete karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmadığına göre,
yok mudur ondan hesap soracak kimse?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve
Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser Yıldız
0 comments
Write Down Your Responses