'Açılım'ın diğer yüzü: Alevi dinciliği
Aleviler üzerinde oynanan oyunun iki boyutu bulunuyor:
1-
“Derenin taşı ile derenin kuşu vuruluyor.” Aleviler üzerinden Cumhuriyet’e,
laikliğe ve Atatürk’e saldırılıyor.
AKP’nin
12 yıldan beri yaptığı tam da budur. Şimdi yeni bir “Alevi paketi”
hazırlıyormuş.
Demek
ki Cumhuriyet’e ve Atatürk’e yeni bir saldırı daha yapılacak.
2.
Ortaçağ’a geri dönüş stratejisine uygun olarak bir “Alevi dinciliği”
yaratılıyor. Karşıdevrimin başta gelen “kurbanı”, karşıdevrimin “askerine”
dönüştürülecek. Plan bu.
Milli kimlik yerine din-mezhep
kimliği
Aleviliğin
canlandırılmasının, deyim yerindeyse bir Alevi dinciliğinin yaratılmasının
tarihi son 20-30 yılın olgusudur.
Bilindiği
üzere bu dönemde emperyalizm, bir yandan neoliberal ideolojik saldırı, öte
yandan yeni sömürgecilik hamlesiyle birlikte özellikle ezilen ve gelişmekte
olan toplumları etnik ve dinsel farklılıklar temelinde parçalamaya çalıştı.
Bu
hedefe ulaşma yolunda epey mesafe aldığı da tartışma götürmez.
Bugün
Türkiye’de “Alevilik Müslümanlık değildir” diyen Aleviler bile var.
Kendini
tanımlarken Alevi kimliğini, diğer bütün aidiyetlerinin üzerine çıkaran Alevi
de az değil.
Huntingtonlar
çabalarının meyvelerini görmüş olmaktan memnundurlar.
20. yüzyılda Anadolu Aleviliği
Alevilik,
Ortaçağ’a ait bir dinsel inancı ve toplumsal örgütlenmeyi ifade eder.
Cumhuriyet
Devrimimiz, bütün toplumumuza ve Alevilere de Ortaçağ ilişkilerinin dışına
çıkma yolunu açtı. Onları milletin bir parçası haline getirdi, eşit yurttaş
yaptı.
Elbette
Alevilik yok olmadı. Geçmişe ait inanç, kurum ve gelenekler zayıfladı ama
yaşamaya devam etti.
Alevilik
Cumhuriyetle çatışmadı. Temsil ettiği kültürel miras tarihsel zenginliğimizin
bir parçası olarak bütün millete mal oldu. .
Anadolu
Aleviliğinde hiçbir zaman mesleği sadece din adamlığı olan görevliler olmadı.
Aleviliğin
“İslamiyet dışı” şeklinde olduğu şeklinde bir düşünce hiçbir Alevinin aklının
köşesinden bile geçmezdi. Tam tersine “gerçek İslam bizdedir” düşüncesi
egemendi.
İtirazlar
Bu
söylediklerimize, ‘Cumhuriyet döneminde camiler dışında dini ibadet-tören
yapmak yasaktı. Onun için Aleviler güvenlik gerekçesiyle farklı mekânlarda
cemlerini gizlice yapıyorlardı” itirazı yapılabilir.
Ama
Cumhuriyet öncesi dönemde de Alevilikte cem evleri yoktur. Aleviler bu dönemde
de evlerin yanı sıra tekke ve dergâhlarda cemlerini yapmışlardır.
Tekke
ve Dergâh merkezleri, Cumhuriyet’in Ortaçağ’a karşı verdiği mücadele kapsamında
Alevi yurttaşların da içten desteği ile kapatıldı.
Ortaçağ’a dönüş
Bugün
Türkiye’de yüzyüze olduğumuz manzara şudur:
-
Artık Alevi yurttaşların olduğu her yerde Cami’ye alternatif olarak Cem evi
yapmak yaygın bir uygulama haline gelmiştir.
-
Cem evlerinde her hafta Cem töreni düzenlenmektedir.
-
Böyle bir faaliyet, tek işi “din adamlığı” olan görevliler olmadan yürütülemez.
Artık bazı kesimler tarafından, “Devlet maaş bağlasın” denilen “Dedeler” ve
“Babalar” bu cem evlerinin daimi görevlileri haline gelmektedir. Yani bir Alevi
ruhban sınıfı oluşturuluyor. AKP ve Fethullah Gülen Cemaati ile işbirliği
halinde olan İzzettin Doğan gibilerinin maaşlı dedeliği savunmaları anlamlıdır.
-
Dini törenler her hafta yapılan düzenli etkinlikler haline dönüşünce; ibadeti,
duası, dinsel davranış kuralları vb. her yönüyle bütünsel bir din inşa etmek
yönünde hareketler oluyor. İkinci bir din geliştirilmek isteniyor.
-
Bütün bu gelişmenin sonucu; Cumhuriyetçi ve laik yurttaşın yerini, Ortaçağ
ideolojisi ile kendini tanımlayan yeni bir insan almaktadır.
Tuzak
Türkiye’de
cami’nin karşısına cem evini dikmek, içine düşülebilecek en büyük tuzaktır.
Sûnni
yobazlığını örgütleyenler, Alevilerin de dinsel temelde bağnazlaşmasını ve
örgütlenmesini teşvik ediyorlar. Böylece toplumun bütününün cemaatler halinde
örgütlenmesi pekiştiriliyor.
Dinsel
temelde örgütlenmenin meşru olduğu bir Türkiye’de Alevilere düşen pay “dinsel
azınlık” olmaktır. Başka bir deyişle böyle bir gelişmeye hizmet ederek
Aleviler; “Kuyucu Murat”lara kendi elleriyle kapıyı aralamış olurlar.
Yanıbaşımızda “staj yeri”ne dönüşen Suriye’de eğitimden geçirilenlerin, işte
böyle bir Türkiye’de “Kuyucu Murat” rolünü oynamaya hazırlandığını görmemek
için kör olmak gerekir.
Alevi
yurttaşlar için biricik güvence demokratik-laik Türkiye’dir. Bu temel çerçeveye
bağlı olarak;
-
Cem toplantıları kültürel zenginliğimizin bir parçası olarak gerektiğinde
şehirlerimizdeki salonlar başta olmak üzere uygun mekanlarda yapılabilir.
-
Dedelerin maaşa bağlanması, Alevileri dincileştirme-cemaatleştirme projesinin
bir parçasıdır, kabul edilemez.
-
Diyanet İşleri Başkanlığında Alevilerle ilgili bir bölüm açılması, Alevi
dinciliğini kurumlaştırmaktan başka bir amaca hizmet edemez. Sorunu çözmez,
kalıcılaştırır.
-
Öte yandan Camiler en azından bugüne kadar Alevi- Sünni ayrımı yapılmadan bütün
yurttaşlarımızın cenazelerinin kaldırıldığı mekanlar olarak hizmet verdiler. Bu
özelliğin koruması önemlidir.
Varacağımız yer
Ortaçağ’a
dönüş, genel olarak dincileşme, özel olarak Alevi dincileşmesi bizi nereye
götürür?
Eylül
(2013) ayında gezetelerde, birbirinin peşisıra iki haber yer aldı:
Birinci
olarak İzmir’de, kimliği belirsiz bazı kişiler, Alevi yurttaşlara ait bazı
mezarları tahrip ettiler.
İkinci
olarak Balıkesir Edremit Tahtakuşlar Köyü İhtiyar Heyeti, büyük sanatçı Tuncel
Kurtiz’in cenazesinin köy mezarlığına defnedilmesi isteğini “Alevi değil”
gerekçesiyle geri çevirdi.
Alevi
dinciliği, Alevi insanımızı Cumhuriyet yurttaşı olmaktan çıkarıyor ve onu
cemaatleştiriyor. Ortaçağ karanlığına geri götürmek istiyor.
Emperyalizm
destekli Haçlı İrtica’nın istediği tam da budur. AKP’nin açılımları işte bu
duruma yaratmak içindir.
Mehmet Bedri Gültekin
0 comments
Write Down Your Responses